Feminizm adı altında inceleyeceğimiz bu akım; Kadınlara sahip olduğu hakları tanıyarak ve bu hakların korunması amacıyla her türlü eşitsizliği ortadan kaldırmak için yapılan bir mücadeledir. Kadınlar ve erkekler arasında ahlaki açıdan olsun, eğitim açısından olsun, sosyal- politik alanlara kadar her alanda eşitliği savunan bir görüştür. Bu akım erkeklere karşı bir başkaldırı olarak gözükmemeli; ancak erkeğin uzun yıllardan beri hor gördüğü, küçümsediği,cinsel obje olarak gördüğü kadınların bilinçlenip seslerini duyurabildikleri bir akım olarak nitelendirilmelidir.
Yıllardır kadınlara ikinci sınıf muamelesi yapıldı. Kadın evinde oturmalı, kadın eşine bağlı olmalı, kadın çocuklarıyla ilgilenmeli, kadın kocasına köle olmalı düşüncelerine sahip olan sözde “ERKEK” diye tabir ettiğimiz kişiler tarafından toplumumuz yönetildi. Kadınlara değer veren, onların iyi bir yere gelmelerine yardımcı olan “ADAM” gibi adamlarda; ne yazık ki bu görüşe sahip olan kişiler tarafından sindirildi.Peki neden bu kadar yoğundu bu düşünce? Nedir bu erkekleri “ben erkeğim; her şeyi yaparım!” düşüncesine iten? Ataerkil bir toplum olarak yönetilmiş olmamız mı? Erkeğin fiziksel gücünün olması mı? Rabbim sana o fiziksel gücü kadına şiddet uygulayasın onu hor göresin diye değil; daha çok kadınını kızını diğer erkeklerden, diğer kötülüklerden koruyabilesin diye verdi.
Eve mahkum edilmişti kadınlarımız evvel zamanlarda. Pencerenin kenarından bile bakmaları yasaktı eşine laf gelmesin diye. Özgürlüğe bir adım kadar yakınken bin adım kadar da uzaktılar. İleri görüşlü insanlar yol gösterdi kadınlarımıza; onların sayesinde tek tek bütün haklara sahip oldular. İlk politik alanda özgürlüğü yakaladılar daha sonra eğitim, edebiyat ve sosyal alanlara da girdiler. Hür olmanın, saygı-değer bir insan olmanın, onurlu olmanın tadına vardılar. Bu tada vardıkça ellerinden gelenin en iyisini yapmaya çalıştılar. Artık finansal olarak da eşlerine bağlı değillerdi. Onların da söz hakkı, eğitim hakkı,sağlık hakkı vardı. Bu hakları kazanmış olmalarına rağmen; hala ataerkil dediğimiz kadınları küçümseyen, hor gören erkekler de yok değildi- günümüzde bile var-.
Özellikle edebiyat alanında kadınların olmayışını vurgular bazı erkek yazarlar. İngiliz Edebiyatı’nda kadın yazarlarımız da yer almıştır haklarını henüz elde edemediği zamanlarda; fakat kadın oldukları için eserleri yayınlanmamıştır. Bronte kardeşler olarak bilinir bu yazarlar. Çözüm yolu olarak takma erkek isimleri kullanmışlar ve kitaplarının basılmasını sağlamışlardır. “Her alanda başarı sağladını,z adınızı altın harflerle yazdırdınız ama niçin edebiyatta usta bir kadına rastlamadık?” diye soran erkeklere en güzel cevabı çok sevdiğim, yazınlarını büyük bir keyifle okuduğum büyük üstat Virginia Woolf vermiştir. Bir demecinde “Shakespeare’nin kız kardeşi olduğunu düşünün. Onun gibi özgür, onun gibi maddi açıdan kimseye bağlı olmadığını düşünün. Eserlerini üretebilmesi için “Kendine Ait Bir Odası” olmuş olsaydı, Shakespeare’den de usta bir yazar olabilirdi.” sözleriyle açıklamıştır bu anlamsız soruların cevabını.
Şimdi bakıyorum da, kadınlar her alanda başarıyı yakalamışken bile babasından, abisinden, eşinden şiddet görmeye devam ediyor. Kızlarımız cinsel istismara uğruyor ve öldürülüyor niçin? Daha eski kafalı diye tabir ettiğim görüşe sahip olan sözde “ERKEK” diye nitelediğim insanların, tabi ki insan demeye bin şahit ister, “ben erkeğim; her şeyi yaparım!” görüşünü sürdürmeye devam etmesi yüzünden. Ne yazık ki erkeklerin; hor gördüğü, küçümsediği, aşağılık bir yaratıkmış gibi davrandığı, şiddet uyguladığı kadınlara muhtaç olması da ayrı bir ironidir. Kısacası kadınlar dokundukları yeri çiçeğe dönüştürür, onu gözünden sakınır, korur, kollar; erkekler ise sadece ilham alır.
Bir cevap yazın