Kadınlar…
KADIN,
Nasıl demiş Nazım :
‘’Kimi der ki kadın uzun kış gecelerinde yatmak içindir. Kimi der ki kadın yeşil bir harman yerinde
dokuz zilli köçek gibi oynatmak içindir. Kimi der ki ayalimdir, Boynumda taşıdığım vebalimdir. Kimi
der ki hamur yoğuran, Ne o,ne bu, ne döşek, ne köçek, Ne ayal, ne vebal bak da bul O benim
kollarım, bacaklarım Yavrum, annem, Kız kardeşim, Hayat arkadaşımdır.’’
Bugüne kadar annelik kadar hiçbir sıfatı yakıştırmadılar kadına. İşte bu yüzden-
korktuğundan- gizler asıl yüzünü kadın…
Her kadın çocuğuyla birlikte yeniden doğar oysa. Saf –işlenmemiş- haline geri döner. Ama
bunun farkına varamaz kadın. Aynada gördüğü aslını tanıyamaz ve basar çığlığı. Doktorlar
prosopagnosia(yüz körlüğü) vakası derler. Oysa o kadar basittir ki cevap; kadın –özüne-
dünyaya hükmedecek yeteneklerine kavuşmuştur. Küçükken o kadar inandırmışlardır ki onu
anne olacağına. Başka bir şey olamayacağından emindir. Daha kundaktayken tutuştururular
eline bebeği …’’Uyusun da büyüsün ninni…’’Kadın kendini uyutur, yeteneklerini köreltir
ninnilerle.
Hiç anne olmamış kadınlar da kendi annelerini doğururlar bir bakıma. Bu kısır döngü bir
yılanın kendi kuyruğunu ısırmasıyla başlar ve devam eder…
Çocukluğunun tadını çıkaramadan bir gecede kadın olur kız çocukları. ’’Sakın kimseye
söyleme…’’Sözleriyle telkin edilirler önce. Sonra en yakın arkadaşları Ali ile artık
oynamaması gerektiğini öğrenirler, anlamlandıramazlar…
Babasının gölgesinde yaşamaktan gurur duyar kadın. Pamuk prensesidir babasının. Çok
sürmez bu prenseslik durumu. En ufak hatasında ahlaksız kadın oluverir…
Ağabeyi gibi şiirler yazar kadın. Öyle kolay değildir yazdıklarını açığa çıkarmak. Varoluşsal
tanrının hafifliğine gömerler şiirlerini.
Hayat kaidesi bu ya işte! Kadın hep eksik kalır.Tıpkı Amedeo Modigliani’nin
tabloları gibi…(Modigliani portre çizerken gözleri çizmez.)Sürekli esrik oluşu yarım
bırakılmışlığındandır. -Şiirler yazar, resimler yapar…-Düşler kurar hep kadın. İlk olmak
ister. Fakat Tanrı ilk olarak erkeği daha sonra kadını yaratmıştır. Daha yaratılırken ikinci
plana atılmıştır kadın.
Günlerden bir gün aynadaki aslının farkına varır kadın. Şiirler yazmaya başlar. Adı Füruğ olur
kadının.17 yaşında kendinden yaşça büyük bir adamla evlendirilir. Ayrılılar bir süre sonra,
çocuğun velayeti babasına verilir. Ölünceye kadar çoğunun yüzünü göremez kadın. Sadece
şiirler yazmaz. İranlı cüzzam hastalarını ve onların sorunları ile ilgili Kara Ev adlı filmi ile dünyanın
çeşitli yerlerinde ödüller de kazanır. Film çekimi sırasında cüzzamlılar evinde tanıştığı Hüseyin
Mansur isimli çocuğu evlat edinir. Şiirlerinde İran halkının kadınlara karşı tutumunu eleştirir.
‘’Arsızlıkla damgalanan Boş kinayelere gülen bendim. Kendi varlığımın sesi olayım dedim. Yazık ki
kadındım…’’ Der FURUĞ FERRUHZAD.
Adı Pearl S. Buck olur kadının. Nobel ödülünü bir kadın olarak ilk kez alır.
Günlerden bir gün sahneye çıkar kadın. Adı Afife’dir. Sahneye Jale ismiyle çıkar. Sonradan Afife Jale
olur kadının adı. Tiyatro yapmak pahasına evini terk eder. Babası bu işi aşağılık olarak görmektedir
çünkü…
Kadın tarih boyunca bir sürü isim alır kadınlık sıfatının ardına. İlk kadın romancı Fatma Aliye… İlk
kadın ressam Mihri Müşfik Hanım. Hiç bir zaman ilk olamamıştır kadın. İlk kadın sıfatının ardına
saklanmış birkaç unvan almıştır sadece…
Kız çocukları kadınlığa adım attıkları o gece gözlerini kaybeder. Modigliani tablolarından bir farkları
kalmaz. Ruhları bir yere bağlı olmadan yaşayamaz kadınlar. Önce baba sonra koca daha sonra
çocuklar…
Ancak ruhları özgür kalabilen kadınlar uçmayı öğrenir. Peki ya sen uçabilen kuşlardan mısın?
Bir cevap yazın