Ah kadınlar…
Hüznün resmini çizerler
Şiirini yazarlar
Aynaya bakarlar
Saçlarını tararlar
Pusuya yatarlar
Özümserler
Özüne inerler.
Pusulasızdırlar
İklimleri ayırırlar saçlarıyla
Yanıtsız bırakırlar
Sorguya çekerler ruhlarını
İntihar ederler gözlerinde
Dirilirler masumiyet mahkemelerinde.
Çıplaklıklarını gizlerler
Göğüslerinden emzirirler umudu
Aşk’la beslenirler
Acıyı bal eyler
Sızıyı nakış.
Kaçış yok, bilirler
Mültecidirler sonsuzluğa.
Ah kadınlar…
Mutluluğun resmini çizerler
Kendilerini koyacak yer bulamazlar çizdikleri resimde.
Zaman dilenirler tanrılardan
Zamansız ayrılıkları bileyler tırnakları
Etlerine sızı dökerler kurşuni.
Kirlenir geceleri
Kelebeklerle yarışırlar
Yorulurlar.
Cellatlarını kendileri seçerler
Bir masalı büyütürler ulu orta.
Kestirme bir yol bilirler
İflahını keser ayakları.
Kaç asır öfke birikir bünyelerinde
Zulasız özlemler büyür tülbentlerinde.
Tövbe ederler bir öğlen vakti
En çok geceleri günahkardırlar.
Küfre secde ederler iki dudak arası
Siyahın koynuna girer
Maviyle sevişir
Kırmızı inler
Beyaz uyur
Eflatun ölürler.
Ah kadınlar…
Nem kokulu yatağına esir
Ten kokulu odaya kilitli
Gülüşleri üşür
Düşleri kederli
Sabahı çalınmış bir geceyle sevgili.
Ve Tanrı kadını yarattı
Baharı müjdeledi
Doğaya da, doğana da ana oldu
/
Ve Tanrı kadını unuttu.
Kadın umuduna tutundu.
…
Bir cevap yazın