Herkese bir şeyler kalır birilerinden
Azınlık olduğumuzu gözleyemez kimse
Dünyaya doğru açılır kalp kapısının kanadı
Açtığı her yaranın hesabını severek öder
Zamana güvenmez aldığı çentikler atar
Bir sehpa yanağı sedef kakmalı
Bir sandık ağırlığı
Karnımda gümüş bir şamdan
Giz oyuklarıma oturtulmuş bir mum
Anıların ayininde iki insan
Lehçesi bozuk, şivesi Arap, soluğu Türkmen
Kan uyuşmazlığı var toprakla aramızda
Horasandan bu yana
Ancak sevişirken uslanan bir deli
Geceyle yatışan günde kıpırdanan
Usundaki deprem cinnetlere eş
Suya söz verdiyse de ateşle yıkadı kirlenen yerlerini
Ölümdü attığı tek zar
Geceye uzanmış çırılçıplak
İşte oradadır ilenç ve şaman
Bulutlarla cilveleşen başağın başucunda
Cebindeki kuşlara yetmez ekmek kırıntısı
Eritir yüzünü her gülümseme
Her aşk sonu prova ettiği cenazeye dönmüş yüzün
Köklere tutunur da doğrulur gündüzleri
Cinayet çağları kırıp geçiren salgın kalıtsal illet
Kutlu bir dokunuş edinmek için elindeki çeliğe
Sıcak kül kanatlanıyor
Sokak aralarında dağ
Yankısıyla serçelerin taşıdığı ıslık
Adı bu olmalı dünyanın
Yaban ve yangın
Henüz konmamış
Dehlizlerde uğuldayan
Yeraltı ırmakları bir yerlerde bulduğu il eğimle oluşan akış
Abdal çağıltısı
Uçurum dolduran çığlık
Zamanlar kanyonunda kan kan kan
Onurlu bir halkın adını yazıyor
Ansız ölüler
Bir cevap yazın