Akşama nikâha yetişmeliyim. Öğlen sonrası ikindi pazarında büyük, yağlı ama yarım bir kalkan nasip olmak bilmiyor fileme. Denk gelmiş ama zorlamasan gireceği yok. Yüz lira üzerine aldığım beş lira ile roka almak belki mümkün olacak. Roka fiyatlarından haberim olmasa da, el kafa yordamıyla, aralık bu aralık olsa gerek diye düşünüyorum, aslında söylenecek şey değil. Ancak, balıkçı yüz lirayı sen verdin mi diye tereddütte düşüyor. Ben ondan beter. Cebimi yokluyorum iki adet yüz lira, o rokalık beşlik, bir de değersiz Arap dinarı kalkandan zor yakalanıyor. İki aralık hesap ettiğim roka gündemimden derhal kalkıyor. Cebimi biliyorum bilmesine lakin balıkçı kamerasına sonra bakıp ticareti düzeltiriz de anlaşıp yollanıyorum bizim yokuşa. İşte bundan mütevelli zor mu zor nasipleniyor filem yarım kalkana.
Akşama kardeşimin nikâhı var. Gitmesen olmuyor ikincisidir bu düğün söyleyip. Söyler gidilir gezegenin bu tarafında böylelerinin balosuna. Nikâh mıdır, cenaze mi belli değil. Şüphesiz ve de illaki bir ileri iki geri adım hesabıyla gidilirmiş ikinci baharın sönük şenliğine. Yokuşu bir filedeki yarım kalkanla çıkarken ki manzaram: insanlar, göt göte park etmiş arabalardan kullanılamayan kaldırımlar, bir cumbalı harabeden semt pazarında nasip düşen hamsinin yağda kavrulurken çıkarttığı koku, beli bükük bir ihtiyar elinde bastonu, yokuş yukarı atak yapmaya çalışan veletler… Ha, bir de belediyece lüzumuna münasip vakitlerde budanan türünü bilmediğim kaldırım ağaçları. Henüz budama vakitleri tahakkuk etmemiş, söylemeden tasvir eksik. Onlar bu merasimi ikinci görüp alaya almadan heveslendiler heveslenmesine de, anam babam size ne oluyor, bundan size ne? Erkek torun aşkına umut bu umuttur; ya çıkarsa ya mı kaldı kalkanın ağa takıldığı gibi emsalde-kalkan biraz güç yakayı ele verir-, ne de gerdek vakası hat safhasında heyecanın hülyası vardır bu nikâhta söz aramızda, ayıptır.
Yarım kalkana yeni bir tarif almıştım iki kez ödediğim balıkçıdan. Un, yumurta, krema bir de tulum peynirin bir çeşidi eşliğinde. Cebim de bir demet rokaya denk düşen değer ile değersiz bir Arap dinarı, balık çorbasının manzarasına benzemişti rüyamdaki kalkan tam da denk gelen ufku kızıla boyayan yaz güneşi vaktinde. Kaşıkla kalkan işte böyle aranacak beyaz porselen tabakta. Ancak ve zira ızgarası bile bir saat olunca bu türe dair, bu tarif çantada keklik değil, istencim dışındaki ikinci misalde. Hiçbir nikâh ızgarada ağır pişmiş bir kalkan eti kadar lezzeti sunamaz bekârlık yemini etmiş bir bekâra. Gün ola harman ola filemdeki kalkana bir ziyafet nasip ola deyip yollanıyorum ben de aç karnına, bir ileri iki geri adım hesabıyla; kardeş nikâhına…
Bir cevap yazın