
Ben herkesin bildiği sıradan kızlardan değilim. Ben bir periyim. Ciddiyim. Her gün insanlar mutlu olsun diye üzerlerine peri tozu atarım. O peri tozlarını yapmak ne kadar zordur. Her gün annemin mutfak dolabına sakladığı altın renkli paketlerin içindeki garip şekilli şeyleri ezerek yapıyorum. Ama gariptir ki insanlara bu tozları atınca sinirlenirler. Yetişkinler çok çok garip. Onları mutlu etmek mümkün de değil. Bir peri olan ben bile insanları mutlu edemezken başkaları nasıl olur da bunu yapabilir. Her gün ağzını yamultarak konuşan siyah elbiseli adam insanların basit bir hapla mutlu olabileceğini söylüyor. Oysaki benim peri tozlarım çok daha iyi. Hem para da almıyorum. Yine bir gün bu yamuk adamı izlerken biri cama vurdu. Baktım. Kara kedinin teki gelmiş bana bakıyor. Neye bakıyor? Pencereye doğru yaklaştım ve cama vurdum. Ağzını açtı. Sakın bu kedi yamuk ağızlı siyah elbiseli adamın ajanlarından biri olmasın. Kediler ajan olabilir mi ki? Hem annem o adamın sadece sunucu olduğunu söylüyor. Ama yetişkinlere güven olmaz. Bu kedi onun ajanı olmalı. Benim peri tozlarımı çalmak için gelmiş! Yetişkinler neden bu kadar korkunç? Koşarak odama çıktım ve peri tozlarımı sakladım. Tam arkamı dönüp odadan çıkıyordum ki o kara kediyi gördüm. Kapının eşiğinde durmuş çıkmamı engelliyor. Anlık gelen bir cesaretle kedinin üstüne atlayıp bağırmaya başladım. Kediyi bir yandan dövüyor, bir yandan da boğazım yırtılırcasına bağırıyordum. Annem koşarak yanıma geldi. Bileklerimi tuttu.
“Dur, ne yapıyorsun?!”
“Kedi! O kedi peri tozlarımı çalması için gönderilmiş. Bırak beni.”
“Sakin ol kedi gitti. Ben evden attım onu. Peri tozlarını da çalamadı. Lütfen sakin ol.”
Sakinleşip ayağa kalktım. Ne yapacağımı bilmiyordum. Odama girip ağlamaya başladım. Bacaklarımı uzatıp sırtımı duvara dayadım. Tavana bakıyordum. Ne zaman tavana baksam sakinleşirim. Bir süre sonra tavana bakmaktan boynum ağrıdı ve kafamı indirdim. Ve onu gördüm. Ayaklarımın ucunda dik dik bana bakıyor.
“Ne var, ne istiyorsun? Bende bir şey yok.”
“Gel dışarı çıkalım. İnsanları mutlu etmekten bıkmadın mı? Biraz kendini düşün.”
Konuşabiliyor mu?! Kesin bir ajan. Ama dediği şeyler doğru. Neden mutlu olamıyorum? Hep başkalarını mutlu etmek gerçekten çok yorucu.
“Hadi gidelim!”
“Pencereden çıkıp bulutlara doğru uzanan bir yol yapacağım. Hadi pencerenin kenarına çık.”
Pencerenin kenarına çıktım. Evet! O yolu gördüm. Peri tozlarıyla kaplı, bulutlara kadar çıkan upuzun bir yol. Yola atladım. Karşımda bir tabela. Bir şeyler yazıyor. İyi de benim okumam yok ki. Henüz okula gitmiyorum.
“Böyle yavaşsan seninle dünyayı gezemeyiz. Hadi ne duruyorsun yürüsene.”
“Üzgünüm.”
Yürümeye başladık. Gidiyorduk ama manzara hep aynı. Değişen hiçbir şey yok.
“Daha ne kadar yürüyeceğiz?”
“Geldik. Karşıya bak.”
Karşımızda upuzun bir pencere. Bulutların da tepesine çıkıyor.
“Ne bu?”
“Şimdi seninle buradan atlayacağız.”
“Neden?”
“O pencerenin arkasında perilerin yaşadığı bir şehir var. Gitmek istemez misin?”
“İsterim.”
“O zaman gidelim.”
“O pencereden atlarsak düşeriz.”
“Perilerin kanatları olur. Senin yok mu?”
“Bilmem.”
Pencereye doğru ilerledik.
“Hazır mısın?”
“Ya kanatlarım yoksa?”
“Her perinin kanadı vardır.”
“Ama…”
“Zamanımı boşa harcama, atla gitsin.”
Atladım. Düşüyordum. Peki kanatlarım? Neden yoklar? Yere mi çarpacağım? Ölmek istemiyorum. Kedi nerede? Neden yanımda değil? Korkuyorum.
Bir saat olmadan kızın ölü bedeni bulundu. Henüz 6 yaşındaki bu kız, kendini peri sanan bir şizofrendi.
Kirpi Edebiyat ve Düşün Dergisi olarak öyküsü için Hacı Sabancı Anadolu Lisesi Yaratıcı Yazarlık Kulübü Öğrencilerinden 9F Sınıfı Hüma AKÇAY‘a teşekkür ederiz.