Karanlığa anlatıyorum bir akşamüzeri statikleşmiş hayallerimi,
Gam yüklü bir bulut gibi sürüklenip duruyorum dört duvar arasında,
Yalnızlığımı çatıdan damlayan su sesiyle paylaşıyorum,
İçime inen umutsuzluk perdesini İnşirah tadında sürkalize ediyorum,
Ruhumun inci tanelerini sarıp sarmalıyorum cana canan olur gibi,
Ölümü solukluyorum hicranlardan ırak,
Korkularımla başbaşa kalıyorum kahırla dolup taşmış loş sokak lambasına karşı,
Vicdan muhakemesi yapıyorum sevda hâkimine,
Beynimin bir tarafını ele geçirmiş aşk kasırgasıyla cebelleşip duruyorum,
Aleyhimde yapılan asılsız suçlamalara göğüs geriyorum,
Sabitleşen vücudumu ele geçiren karıncalanmaya direniyorum,
Gırtlağımı sıkan laçkalıklardan iğrelti hiçliğine kanat çırpıyorum,
Neyle beraber gelen tasavvufi havaya bürünüveriyorum,
Lugatıma sığmayan insan kalıntıları üzerine tezler üretiveriyorum,
Mahkemey-i kübrada sorguya çekilen cihan beyine dönüveriyorum,
Münker ve nekirle dertleşiyorum acımasız keder lodosundan,
Kiramen ve katibinle dost oluyorum münzevileşen gafletten,
Uzun mu uzun derin mi derin bir ah çekiyorum güruhlaşmış sürura,
Sonrasında akşamla vedalaşıp zıll-ı hayatın meşkaliyetine hüsnü hal eyliyorum birkaç zamana dek…
Bir cevap yazın