Kaçımız çocukluğunun kötü izlerini ilikleri sızlayıncaya kadar yaşamak zorunda … Evinin yanındaki boş arsada tek kale maç yapmanın zevkini bir daha hiç yaşamayacak kadar kederliydi çocukluğum… Yarını umutla beklerken kendimi hep içimdeki zindanın karanlığında buldum…Hala daha bulurum…Takdir-i ilahi…
Odanın kıpırtısızlığı mı saldı seni yine bu düşüncelere, yoksa gecenin karanlığı mı? Pencereden seyretsen yıldızların mavi titreşimlerini, gökyüzünün derinliğinde kaybolsan …Yarına umutla baksan herkes gibi. Mutsuzlukların da olsa bir anlık da geçse hemen. Yaşamındaki güzel anlar çok olsa da sıyrılıversen rüyalarındaki karabasandan… Olmadı… Kayboldum … Nasıl çıkarım içimin karanlığından.. Gecenin karanlığı ise vız gelir.
Aklımı iyileştirmek için uğraşılarım yetersiz… Bilmediler beni de, içimdeki senle çoğaldım. İçimdeki senle var oldum yıllarca. Bilmek mi? Biliyor derdin… Arkadaş olduğumuzu söyledin ya annene … Söylemekle bilmek bir miydi ki? Annem seni bilmezdi. Beni bile bilmezdi o. Ne bilir sanki? Zeytinyağlı dolma bilir. Örgü bilir. Komşuyla dedikoduyu öğrendi de sonraları… Komşu ‘’Yan yatan da bir kıçını yırtan da bir’’ dedi. ‘’Getir adam yiyelim ört adam uyuyalım’’ da dedi sonra. Kaynanayı çekiştirdiler de orasından burasından. Usandım. Bağırdım avaz avaz.’ Beni de unuttun onu da’ dedim. Odaya kapandım.
Kırkında çıktım odadan. Babam kamyonuna atlayıp dere tepe düz gitmiş yine. Yok .Gelince yine yatacaklar. Annem topladı konu komşuyu. Beyaz tülbentli kadınlar konuştu aralıksız. ’’Araba mı çarpmış yavruya vah vah vah’’ Biri beni işaret etti. ‘’Aha abisi şu..’’
Annem beni bilseydi seni de bilirdi. Örgüler ördü, çamaşırlar yıkadı yıllar var ki… Kalabalıklığımıza şaplaklar indirdi. Fakirliğimizi cahilliğiyle örtbas etti .Çoğu zaman da doğurdu. Yemekler yaptı günlerce .Babama sordu hep. Bu akşam ne pişireyim bey? Bu akşam pişirme dedi babam. Aç kaldım. Açlık her bir yanımda…En çok da ruhumda… Kardeşim annemin memesine yapıştı da doyurdu karnını. Babam da anneme uydu. Bir olup onu doyurdular. Geri kalanı aç… Bu açlık bitmezdi de neyse…
Öğretmen görmüyor demişti. Kara çerçeveli gözlük verdiler. Daha iyi gördüm. Neyi gördün? Gerçeği. Gerçeği sen daha görmedin mi yıllardır ? Görebildiklerim senin gördüğünün aynısı. Battım bilinmezliğin taaa dibine. Hayatımı yönetmek için buradayım. Buna mecburum ve bana yardım et…Sana yardım edemem artık. Ben senim. Yapabileceklerim seninle sınırlı. Baban yardım etsin sana diyordun hep .Niye takıktın bana sen. Babamı öne sürüp durdun.. Babamı tanımaz mıydın sen?. O da bilmezdi beni , seni hiç bilmez. Meyhanede rakı sofrasında unuttu beni ilk. Eve geldi kuru ekmekle soğanda unuttu. Sonra kanepede koca kıçının açtığı çukura yerleştirdi kendini de televizyondaki bilmem ne partisine ana avrat düz gitti. Kardeşlerim ağladı. Kalabalıklığımıza tekmeler savurdu. Yattık. Yattılar…Geceler boyu yattılar. Biz uyuduk da onlar uyumadı. Annem beşincinin acısını unuttu da altıncıyı doğurdu.
Altıncı çok ağlak çıktıydı. Hatırlıyorum. Memede yapışık yaşardı. Lömbür lömbür et. Kucakta zor taşınır. Bebek arabasını haketmişti doğrusu. Ama para yok. Kolda derman da…Dikkat çekmeye de bayılırdı. Daha da abartıp evin her yerine sıçmaya koyulmuştu. Umursayan yok. Anne dedikoduya alıştı. Baba kamyonuyla yollara vurdu kendini. Gelince yine yatacaklar.
Doğurma artık… Doğurma, doğurma dedim en sonunda…Memede yapışıp kalsalardı keşke. Memeden sıyrılıp da sokaklara çıkacak. Elinden tutan yok. Salma sokağa. Anne sakın… Korkuyordum. Onlar sıyrıldılar acılarının izlerinden… Bana saldılar bütün yükünü hayatın… Elinden tuatmadım.. O öldü anne… Kamyonun altında kaldı işte… Altında kaldı… Takdir-i ilahi yavrum…
Dalından ayrılmak isteyen bir yaprağın rüzgara meyledişi gibiydi oysa gidişi…Bu kadar umarsızlığın bu kadar aymazlığın bahanesi yoktu tabii… Yaşasaydı yine sevgisizliğin ve ilgisizliğin dibini görecektik elbette… Bebekken bebek arabamız, biraz büyüyünce bisikletimiz olmayacaktı yine…Ama yaşadığını gördükçe sadece bununla bile mutlu olurdum sanıyorum… Olurdum ya… Babamın kamyon damperi kadar dolusu dayakları da vız gelecekti…
Beyaz tülbentli kadınlar susmadı hiç, ‘’Tutsaydı elinden abisi, ölmezdi sübyan. Yazık. Evlat acısı zor’’. ’’Takdir-i ilahi’’ dedi öbürü…’’Olacağı varmış, napsın o da daha küçük, şu evin yanındaki boş arsada top oynamaya dalmış da unutmuş kardeşini ’…Okundu dualar ,yasinler, ilahiler kırkında… Allah takdir etti de kardeşimi ölü, beni de diri diri gömdüler toprağa…
Bir cevap yazın