Aslında Ali son görüştüğümüz akşam zaten intihar etmişti. Sadece bunu eyleme geçirmesi kalmıştı. Ben öldüm Murat dedi. Aliyi ikinci defa bu kadar kararlı görmüştüm. İlk defa gördüğümde bir hastanenin yoğun bakımında ölme mücadelesi veriyordu. Ölmek için elinden geleni yaptı ama hayata döndürdüler. Kendisine yapılan büyük bir haksızlık olarak gördü bunu. Yoğun bakımdan çıkıp normal odaya götürülürken ötenazi hakkımı kullanmak istiyorum orospu çocukları diye hastaneyi inletti. Kendisine sakinleştirici iğne yapmaya çalışan hemşireyi de sakin olduğuna inandırmaya çalışmıştı. Tedbir amaçlı bir gece hastanede kalacaktı. İstemiyorum ben refakatçi falan dedi. Ben kaldım yanında. Git artık başımdan diye de bütün gece sayıklayıp durdu bana bakarak. Hemşire ikinci defa iğne yapmaya geldiğinde gülümsedi Ali’ye. Yakışıklı çocuktur Ali. Hastane odasında yatarken bile yakışıklılığından ödün vermemişti. Bütün gece yarı uyur yarı uyanık sayıklayıp durdu. Bir isteğin var mı diye her sorduğumda siktir git cevabını almıştım. Belki soru şeklini değiştirip sorarsam farklı bir şey söyler diye, Ali siktir olup gitmemden başka bir isteğin var mı diye sorduğumda bu sefer de fuck off diye cevap vermişti. Bu oyunu sabaha kadar sürdürmek istemediğimden bir şey istersen söyle diyerek sustum.
İntihar etmeye çalışmadığı zamanlarda iyi çocuktu Ali. Öyle boş çocuk da değildi. Bir sene kalmıştı mimarlığı bitirmesine. Ben sayısal adamı değilim deyip dururdu. Kıyısından köşesinden edebiyata tutunmuştu. Ne zaman arasam bana dünyanın en gereksiz yerleri gelen sergilerde bulurdum onu. Bir gün elinde Fransızca bir kitapla çıkıp gelmişti. Ne lan bu dedim. Adamlar mimarlığın şiirini yazmışlar amına koyayım, benim nasıl aklıma gelmedi diye bütün akşam söylenip durmuştu. Ailenin tek çocuğuydu. Bütün ilgiyi, şımarıklığı, parayı ona vermişlerdi. Bizim amacımız yok be Murat, amaçsızlık adamı öldürür deyip intihar eden adamların hayatlarıyla süslediği konuşmalar yapardı. Oğlum senin kız arkadaşın yok, ondan sana amaçsız geliyor bu hayat dediğimde nedense durgunlaşır, mal gibi yüzüme bakardı. Karı kız muhabbeti yaptığına hiç şahit olmadım Ali’nin. Oysa çevresi ona pervane olan kızlarla doluydu. Benim kız arkadaşımı da sevmezdi. Esmayı onunla tanıştırmaya getirdiğimde kızın suratına bok gibi baktı da kız kalkıp gitti. Sonra acısını da ben çektim. Görüşmeyeceksin o çocukla dedi Esma. Tamam görüşmeyeceğim dedim ama yine de sürdürdüm Ali’yle arkadaşlığımı. Onun böyle afili cümleleri, oradan oraya atlayan konuşmaları hoşuma gidiyordu. Benim kafam hiç basmazdı böyle şeylere. Esma’nın hoşuna gitsin diye birkaç şairin şiirini ezberleyip okumuşluğum vardı ama felsefeydi, matematikti falan hepsinin allah belasını vermişti bende. Ali matematiği sevmezdi ama çözemediği matematik problemi de yoktu. Matematiğin tarihini okurdu daha çok. Bir gün koşarak gelip, baba olmuş bir adam sevinciyle oğlum notaları ilk defa Pisagor bulmuş lan diye üstüme atlamıştı. Garip çocuktu. Bazı akşamlar beni arayıp hadi gel bira ısmarlayayım sana derdi. Şaşırırdım çünkü genelde arayan taraf hep ben olurdum Ali’yi. Ali’nin aradığı akşamlar daha kıymetli oluyordu. Ya bir şey keşfetmiş ya da ailesiyle kavga etmiş olurdu. Ailesiyle kavga ettiği akşamlar hiç çekilmiyordu. Saydırıp dururdu babasına. Para verdi de başka bir bok vermedi bana diye konuşur da konuşurdu. Sonra ben konunun oraya nasıl geldiğini bilmeden birden varoluşçuluğu anlatmaya başlardı. Ali’nin bu varoluşçulukla bir alıp veremediği vardı. Konudan anladığım tek şey buydu. Ulan Ali dedim ne lan bu varoluşçuluk anlat bakayım bana dedim. En kaba haliyle insanın kendini araması dedi. Ulan dedim ben de bir bok anlatıyorsun sanıyordum. En ince hali neymiş bakayım bunun diye alaylı alaylı sorunca, kendini bulamaması dedi. Sonra alaya aldığıma pişman olmuştum. Bütün gece düşünmüştüm laflarını. Birkaç kere de hazreti Google’a yazıp bakmıştım. Zaten bu varoluşçuluğu çıkaran adam da değişik bir tipmiş. Bir fincan kahve mi içsem yoksa intihar mı etsem gibi lafları varmış adamın. Ali’nin neden bu kadar sevdiği belli oluyordu bu mereti.
O akşam yanıma geldiğinde ben öldüm Murat dedi. Ölmüştü gerçekten. Yüzü çökmüş, gözleri kıpkırmızıydı. Bir şey mi içtin lan sen diye sormuştum. İçtim amına koyayım ne bulduysam içtim sana mı sorucam demişti. Gitmemiştim üstüne. Bir delilik daha yapacağından korkuyordum ama zaten o an ölmüştü aslında Ali. Kendini mi arıyorsun hala, bu halde bulman çok zor olur, bak Esma’nın bir arkadaşı var, kızın kafası da senin gibi değişikmiş biraz edebiyat okuyormuş gel tanıştırayım lan seni demiştim de sikerim Esma’yı da arkadaşını da diye cevap verince kanıma dokunmuş çekip gitmiştim yanından. Meğer son gidişimmiş o Ali’nin yanından. Sabah bütün mahalle bir çığlık halinde uyandı. Gülnur teyzenin çığlıkları mahalleyi aşıp arşa kadar çıkıyordu. Telaşla uyanıp ne olduğunu anlamaya çalıştım. Camdan baktığımda Ali’lerin evinin önünde Gülnur teyzeyi kaldırıma çökmüş yerleri yumruklarken gördüm. Mehmet amca da merdivenlerde oturmuş bütün çığlıklarını içine atıyor gibiydi. Sokağın başından ambulansın siren sesini duyunca anladım Ali’nin gittiğini. Apar topar giyinip koşarak gittim Gülnur teyzeye sarıldım. Annem Gülnur teyzenin yanına gelince Ali’yi görmek için eve girmeye çalıştım ama izin vermediler. Mehmet amca elime bir kağıt tutuşturdu sonra da sanki etrafında hiç kimse yokmuş gibi yürüdü gitti. Kağıdı açıp okuduğumda sanki mahallenin bütün kalabalığı içimden geçti. Vücudumu öyle bir ateş bastı ki kağıdın bir an tutuşacağını zannettim. Ali hayatının son notunda şunları söylüyordu: ‘Affet beni Murat. Kendime itiraf edemediğim gerçeğim sendin benim. Çok savaştım kendimle, sen hiçbir şeyin farkında değildin. Seni kaybetmektense kendimden vazgeçmek daha kolay geldi bana. Ne olur iğrenme benden. Seni seviyorum Murat. Gidiyorum ben, hoşça kal.’
Otopsiden gelen sonuca göre dokuz tane ekstazi almıştı Ali. İlaçtı boktu püsürdü, bu işleri iyi bilirdi. Aynı anda alındığında mide en fazla dört ilacı sindirebilir demişti bir gün bana. Dokuz tane hap hipertansiyon krizi yapmıştı Ali’de. Kalbi aşırı hızlı bir biçimde atmış ve sonra durmuştu. Arkadaşlığımız süresince hiç kızmadım Ali’ye hala da kızmıyorum. Bana bunları söyleseydi belki de uzaklaşacaktım ondan. Bunu biliyordu bu yüzden hiç söylemedi bana. Suçlamıyorum onu. Ama bazen kendimi suçluyorum ve soruyorum kendime, acaba söyleseydi ben de sevebilir miydim Ali’yi?
Bir cevap yazın