‘’ Kalabalık, her yer kalabalık. Her yeri işgal etmiş her yeri sahiplenmişler. Sanki dünya sırf kendileri için yaratılmış. Yalnız kalabileceğimiz, özgürce yürüyecek dolaşacak yeri bırak işeyecek yer bile bırakmamışlar bize.
Şu duvarın ardındaki bahçe de olmasa ya ne yapardık? ‘’
Bir sıçrayışta atlıyorum duvarın üstüne. Tam bahçeye inmek üzereyken yine yakalanıveriyorum karşıdaki cadıya. Sanki kokumu alıyor koşa koşa çıkıyor balkona. Pörtletmiş gözlerini tetikte, bahçeye indiğim an bağıracak çağıracak, korkutmaya, kaçırmaya kovalamaya çalışacak, olmadı su atacak yine üzerime biliyorum…
‘’ ııyyy hiç de sevmem üzerime su değmesini ‘’
Yedik sanki bahçesini. Başladı yine söylenmeye yanındaki koca göbekli kel adama.
‘’ Yine geldi kör olmayasıca. İşeyecek yine sağa sola. Başka yer yok sanki! ‘’
Yok işte yok. İşeyecek yer yok!
Her yer beton. Her yer bina bina…
Sinirlenip inadına atlıyorum bir çırpıda bahçeye. Onun ve atacağı suyun yetişemeyeceği bir yere gidip bırakıveriyorum içimdeki pis suyu…
‘’ Oh rahatladım valla ‘’
Bir yandan sinirle keskin keskin gözlerinin içine içine bakıyorum cadı kadının.
Gidiyorum işte al senin olsun bahçen diyorum. Atlıyorum tekrar geldiğim duvara, sokaklara …
Biliyorum sokaklar da da rahat yok ama ya ne yapayım hava da mı yürüyeyim. Keşke mümkün olsa.
Karnım da baya acıkmış. Demin hiç farkında değildim oysa. Tabi demin tek ihtiyacım tuvaletti. O halloldu ya yenileri gelir teker teker artık. Dertler bitmiyor ki.
İlerdeki adam da kim. Neden bakıyor bana. Sinirli sinirli değil de güzel bakıyor ama. Bu iyi. Bari boş boş bakmasa da biraz yiyecek falan alsa. Bana doğru geliyor.
‘’Merhaba ne güzelsin sen böyle. ‘’
‘’ Güzelim ama güzellik karın doyurmuyor ki. Biraz miyavlayım sırnaşayım da beni gerçekten sever, belki halime acır da aç bırakmaz. ‘’
‘’ miyav miyavvv miiyavvv ‘’
‘’Aç mısın? Yanımda da bir şey yok ki sana verecek? Benimle gelirsen evden bir şeyler verebilirim sana. Yakın bak şuraya kadar takip et beni yeter.’’
‘’ Böyle güzel bakıp tatlı tatlı konuştuğuna göre beni aç bırakmaz herhalde. En iyisi takılayım peşine ne kaybederim ki. ‘’
‘’Gel bakalım işte burası benim evim. Bakalım dolapta senin için neler var…
Biraz kıymalı patates yemeği ve kaymaksız yoğurt. Bakalım beğenecek misin?’’
‘’Hımm pek ahım şahım şeyler değil ama en azından doğal ve sağlıklı. Alışınca tabi o süslü leziz zararlı mamalara bunlar biraz yavan geliyor artık. Ama öyle acıkmışım ki seni bile yerim ‘’
‘’Baya acıkmışsın anlaşılan. Yoksa tenezzül etmezdin bu yemeklere. Hazır mamaya alıştırdılar hepinizi. Bak ne diyorum, bana arkadaş olsan yanımda kalsan hep. Ne dersin? ‘’
‘’ Bir iki lokma verdin diye hemen beni sahiplenmeye çalış. Bak şimdiden söylüyorum özgürlüğümü kimseye vermem. Sıkılırsam giderim ayrıca en olmadık zamanlar da rahatsız edilmekten de hoşlanmam. Bana bir mama ver bir de yumuşak bir minder fena olmaz aslında ‘’
‘’Merak etme kedicik seni kısıtlamaya çalışmayacağım. İstediğin her zaman dışarı çıkabilirsin. Burası senin de evin artık. İstediğin kadar kalabilirsin. Önce sana bir isim bulalım. Hiç de yaratıcı değilim bu konularda.
Prenses olsa adın’’
‘’ Ne kadar klişe bir isim. Daha yaratıcı olabilirdin. ‘’
‘’Yok yok vazgeçtim. Külkedisi olsun senin adın. Hem rengine de uygun.’’
‘’Bu ne biçim isim Allah aşkına. Bir ayakkabıyla sevildiğimi anlayacak budala mıyım ben acaba! İyice insanlaştım bende. Kendilerine benzettiler bizi’’
Neyse, yine de hoşuma gitti Külkedisi. Kedi kimliğime daha uygun. Hem önceki ismim pamuktan daha iyi. Neydi o kadın öyle. Tamam sevmesine seviyordu beni ama bu kadar da bir kedinin hayatına müdahale edilmez ki! Yok perdeye tırmanma! İn oradan! Kalk oradan! atlama! zıplama! tırnakların batıyor! o neydi yahu!
Hem her patimde dört tırnağım olması benim suçum mu? ‘’
Bak bu adam öyle mi ya. Demin bile bile tırmaladım ama hiç kızmadı. Birinci sınavı geçti. Galiba sonunda huzurlu bir yuvaya kavuştum. ‘’
Bir cevap yazın