“Dünyada hiçbir şey insanı kin besleme duygusu kadar yıpratmaz”
F.Nietzsche
TDK Kini , ‘Birine karşı duyulan öç alma isteği oluşturan gizli düşmanlık’ olarak tanımlar.
Tarihin yolculuğunda da kinizm olarak yer bulur. Kinizm ya da sinizm, sofist Gorgias’ın ve daha sonra da Sokrates’in öğrencisi olan Antisthenes’in öğretisidir. Antisthenes, Kynosarges Gymnasion’da Kinizm Okulunu kurmuştur.Anthisthenes mutluluğa ancak erdemle ulaşılacağını ve bu erdemin de dünyevi hazları yadsımakla mümkün olabileceğini (mülkiyet, aile, din v.b. değer ve yargıları reddederek) savunmuştu.Kinik okulun, kyon kelimesinden türediği söylenmekteydi. Kyon ise köpek ya da köpeksi anlamına gelmekteydi. Kinik okul, bu nedenle Sokratesçi okullardan biri olarak kabul edilmişti.Kinizme ün kazandıran, dolayısıyla kinizmin yayılmasını sağlayan filozof ise Diogenes’ti. Diogenes bu öğretiyi eyleme dönüştürmüştü ve gerçek erdeme ancak bu şekilde ulaşılacağını savunmuştu. Rivayete göre Diagones yaşamını bir fıçının içinde devam ettirmeye vardırarak, toplumsal gereksinmelerden kendisini tamamen yalıtmaya yönelmişti.Kiniklerin temel felsefi konumları, zamanın uygarlık değerlerine yönelik aldırmaz tavırları ve eleştirel yaklaşımları tarafından şekillendi. Onların temel etik ilkesi erdemdi ve bundan anladıkları da insanın özgürlüğü ve kendi iç bağımsızlığı ile yaşamını sürdürmesiydi. Onlara göre insan, her tür gereksinmeye olan bağımlılığından kurtulmalıydı. Dolayısıyla böyle bir erdem anlayışı, bilgi ile temellendirilirdi; yani, insan ancak bilgilenme aracılığıyla kendisini kuşatmış olan gereksinmelerden kurtulabilirdi. Onlar açısından bilgi ve ahlaki ilkeler bu nedenle salt soyut bir bilme meselesi değil, somut yaşamda yaşanması gerekenlerdi. Kinik filozoflar, bütün bu yaklaşımlarına uygun bir kişilik örneği olarak Sokrates’e işaret ederlerdi. Kinizme göre, insan kendi kendisine dayanmalıdır ki erdemli, yani kendine yetebilen bir kişi olabilmeliydi. İnsanın doğaya karşı geliştirdiği toplumsallık, büyük ölçüde gereksiz ve yozlaştırıcı nitelikler arz eder; kinikler buna karşı doğal ve sade yaşamı öne çıkarmışlardı.
Kin, en güzel çiçekleri, bastığı yerleri çöle çevirendir. Yıkıcı duygulardan biridir, hayata bakış açısını da olumsuz yönde değiştiren enerji hırsızlığıdır. Hafızaya çakılan kazık gibidir.Kini taşımak yorucudur. Kendini fazlasıyla büyüterek geri kalanları küçültüğünden diğer unsurları görmeye de engel olmaktadır.
Nedenli ya da nedensiz zarar istemeyi getirmektedir…Ego-ihtiras-bilgi eksikliğini de içine alır.Özeleştirinin yapılmayışıdır.. Soğukkanlı olmak da geri plana düşer. Motivasyonunuzu da olumsuz yönde etkiler. Yanan bir kömür parçasını başkasına atmak için elinde tutmadır. ” Kin, insanın kendi kendini doldurmasını da getirir. Kan davaları da kin gütmenin bir tabii sonucudur.Bazı gazetelerin 3. Sayfa haberlerinde bazı dizilerde ve bazı filmlerde rastlanmaktadır.
Ayrışma da kin duygusunu besleyerek,insanları birbirine yabancılaştırır. Kin gözleri o kadar kapatır ki, aymazlığı ve durumu anlamamayı da getirir. Kin tutmanın etkilerini tuğlayla dolu bir çantayı taşımaya benzer: yeri geldiğinde fiziksel sağlığımızı da etkileyen bir yüktür. Kötü kalpliliktir. İnsanın içini karartır, bir kere yayılmaya başladı mı bütün benliğini kaplar. Özdemir Asaf da “Sevgi ve terbiye zekasız da yürüyebilir, ama kin ve saygı zekasız yaşayamaz” demişti. Tutularak,beslenerek,güdülerek duyulandır. Karanlıkta tek başına gizli düşmanlığa uzanıştır.. Öldürmeyi,boğmayı,işkence çektirmeyi de kapsar. İnsanı yoran, gereksiz düşüncelere itmekten başka bir işlevi de yoktur. Hiçbir insana yakışmayan duygudur.
Başka ülkelerden gelip ülkemize sığınan insanlara aynı kefeye koyup, kin beslemek doğru değildir.Mülteciler ülkemizde olmasalar bile ülkemizde taciz, tecavüz, adam öldürme, hırsızlık, kadın cinayetleri yaşanan olaylardır. Genelleme yapmak doğru değildir… Bir tercih seçenekleri olsaydı, o vatandaşlarda ülkemizde veya başka ülkelerde olmak yerine kendi ülkelerinde huzur ve barış içerisinde yaşamayı tercih ederlerdi.
Halkları birbirine düşürülmesi,dinlerin kinle beslenmesi de baskıcı yönetimlerin söylemlerinden yola çıkarak yapılmaktadır.Kendisi gibi yaşamayana, kendisi gibi düşünmeyene, kendisinden olmayana, onu değersizleştirmeye de çalışılmaktadır. Bu kişisel ve politik çıkarların içinde yapılmaktadır.Eğer ülkeler kinle yönetilirlerse din de siyasal şiddetten payına düşeni alacaktır.
Kin, iktidarların izlediği bir yol olunca, zararı tüm toplum da görmektedir.Kin duyulan Değerlerin başında:Bağımsızlık, Barışseverlik,Bilimsellik,çağdaşlık,Kardeşlik,Laiklik, Kadın-erkek ile ırklar ve inançlar arasındaki eşitlik,doğa ve toplum yurt sevgisi, yurttaşlık, hak ve hukuk gibi değerler kadının özgürleşmesi de yer almakta.
Kindarlıkla dolu olanlar, kendileri gibi düşünmeyenleri düşman bilmekte, yok etmeye çalışmakta, ezmeye ya da sindirmeye kalkmakta onları dışlamaktadır. Havayı da öyle bir kirletir ki, nefes alabilmek ve temiz kalabilmek için başka ufukları arar insan.Oysa, kişi gerçeklere ve içinde bulunduğu çağa yabancılaşmamış ya da yabancılaştırılmamış olsa, kinlenme de son bulacaktır.Kinden kurtulmadan yaşamın da tadı çıkmaz.
Yaşama sürekli geriye bakarak da devam edemeyiz.Yürek seferlerimizi daima kin üzerinden de yapılmamalıdır.Kin, insana değer vermez , yüceltmez.Kin, sürekli dibe çeken bataklık gibidir.Yaratıcı olmaktan uzak kısır döngünün içine hapsedilmeyi de getirir..
Özellikle kin duygusu, insanın bilincinde ve enerjisinde büyük baskı uyandırır. Yapılan kötülüğü ya da kötülük algısını unutmamak içeride bir birikinti oluşturur. Bu çöplerin üst üste birikmesidir bir anlamda. Ancak insanı çökerten çöplerin görüntüsü ya da o pis kokusu da değildir. Asıl çökerten çöplerin üst üste gelerek bir ağırlık oluşturmasıdır.Zihninin ve kalbin temiz tutulması önem kazanır.Eden, bulur sözümüzde insanın kin vb hislere odaklanmasına da set çekebilmektedir..
Bilişsel ve duyuşsal gelişimin sonunda gerçekler anlaşılarak ve vicdanlarının sesine kulak verildiğinde kolaylıkla başkaları anlaşılabilmektedir, hoş görebilme gerçekleşebilmektedir.
Hoşgörünün, eşitliğin dili insanı vareder.Barışın, kardeşliğin, bireysel ve toplumsal huzurun yolu, kin tutmamaktan geçiyor. Sevgi,saygı,empati,sorumluluk ve paylaşım da insana renk katar. .İnsanlar arasındaki bağı da güçlendirir.
Hacı Bektaşi Veli’nin de dediği gibi; “Sevgi muhabbet kaynar yanar ocağımızda Bülbüller şevke gelir gül açar bağrımızda Hırslar kinler yok olur aşkla bağrımızda Aslanlarla ceylanlar dosttur kucağımızda.”
Bir cevap yazın