Yüreğimde kesik bir güvercin kanat çırpıyor.
Tomris Uyar
Süt içilen günlerden, bahçedeki vişneleri toplamalardan, yarısı okunmuş altı çizili kitaplardan, derli toplu günlerden dağınık odalara, meltem rüzgârlarından, gecelerden sabahlara, komşulardan, günaydınlardan, gazetelerden cinayetleri okumaya, o sayfayı yırtmaya, kalkıp süt içmeye, bahçeye dönmelerden, vişne ağacının dibinden, utanmalardan, geçtim. Geçtim.
Bahçedeki yere düşen yaprakları çelimsiz eliyle topladı Emel. Demir kapının gıcırdayan sesiyle o yöne dikkat kesildi. İrkildi. Rüzgârmış.
Geniş tişörtünün üstüne kırmızı hırkasını giydi. Böylesi daha iyi, bilmişti. Kırmızının isyanının öfkeye karıştığı, günlerin dönüp devran olduğu gündü. Perşembe.
Dudaklarını ısırarak anlatıyordu. Sorgusuz sualsiz eğilmişti başı hâkimin karşısında. Mahkeme salonu yeterince soğuktu. Asık yüzlü insanlar gibi.
Mecburdum, diyecekti.
Martı olsam gökyüzünde gider mi boğazımdaki yumru acaba. Bir bulut, bir bulut daha beliriyor gözüme. Öfkeyle avucunu yumru yapıp sıkıyordu. Dünya henüz onun için dönmüyordu. Dönmedi.
Mecburdum, diyecekti. Dedi.
Şehirde yaşayanların bu haber için ne düşünecekleri belliydi. Belki de yola düşen birkaç gazeteci de olmuştu benim gibi.
Görevim bu haberin duyulmasını sağlamak!
Kimdi bunu yapan?
O.
Belgesiz zamirlerden, yollardan, izlerden, kırmızı hırkalardan, gazetecilerden, kentlerden, toplumun düşüncelerinden, gazetelerin üçüncü sayfalarından geçtim. Geçtim.
Dudaklarını çorak kılan günlerden arta kalan zamanlarda toprak ile uğraştı Emel. Sebze tohumları ekti. Suladı. Topladı hasat zamanı onları.
Dağlardan ovalardan, uçsuz bucaksız yerlerden, sessizliklerden yankılara, tohumlardan hasat zamanlarına, derelerden, tenden, su ve hayallerden, suyu yaşam ile bağdaştırmalardan, korkusuzca daldığım denizlerden, bahçeyi hortum ile sulamalardan, musluktan akan damlalardan, duş alırken ki suyun sesinden, gözyaşlarından, yağmur sularından geçtim. Geçtim.
Bekliyoruz. Duruşma bitti.
Bir süre öylece durdu uzunca koridorda. Üzerindeki kırmızı hırkasını düzeltti. İleride kalabalığın içindeki bağrışmaları işittim. Onlara doğru bir hamle yaptım. Öfkeyle baktım.
O, iyi hal indirimi almıştı.
Koridorun diğer başından gelen uğultular kesilmişti. Fotoğraf makinesini çantamdan çıkardım. Emel’i kırmızılı hırkasıyla birlikte yüzüne dağılmış saçlarını, endişeli gözleri için son kez deklanşöre bastım.