Yazmasaydım iyi mi olacaktım? Bilmiyorum! Niye başladığımı da bilmiyorum bu yazıya. Belki güzel haberlerle başlamalıydım yazıma.. Mesela dünyada ağaç sayısı arttı, diyerek başlasam olur muydu!?
Yazmasaydım iyi olurdum, evet. Dünyadan elimi eteğimi çekerdim. Ağaçların, bağların, bahçelerin yıkıntılarında gezinirdim en azından. Ormanlarca acı dolmazdı kalemimin ucuna.
***
En iyisi düş mü gerçek mi olduğunu anlamadığımız sözlerle işe başlamaktı belki de. Pet şişelerde satılan temiz havalardan bahsetmeliydim, delilik cumhuriyetinde yaşamanın ne güzel olduğundan.
Yok, yok.. En iyisi uyumaya çalışmalıydım, uzaklardan gelen acı seslere kulağımı tıkayarak. Bir şiir geldi yanıma, uykuya dalmaya çalışan düşünce yorgunluğuma el vererek;
“— Uyumak şimdi,
uyanmak yüz yıl sonra, sevgilim…
— Hayır,
kendi asrım beni korkutmuyor
ben kaçak değilim.
Asrım sefil,
asrım yüz kızartıcı,
asrım cesur,
büyük
ve kahraman.”*
O an buğulanan penceremden bir tren gördüm, yarı uyur gözlerimle. Tren o kadar hızlı gidiyordu ki gözlerim faltaşı gibi açıldı. Saatte dört yüz kilometreye ulaşan şu hızlı trenlerden biri olmalıydı.
Penceremde buğu yapan kışa, gözlerimi kapatmama izin vermeyen sefil zamanlara aldırmadan çıktım dışarı. Trenin peşinden koştum. O kadar çok koştum ki neredeyse nefesim kesilecekti. En son trenin kuyruğundan yakalayabildim. Bir süre beyaz bayrak gibi oradan oraya sallandım. Bu sallanmam yanan ağaçlara iyi gelir dedim içimden.
Herhangi bir istasyonda indim. Griydi hava. Cebimden çıkan notu okudum.
“Dışarıda ‘gerçeklik’ vardı, dışarıda yollar, evler, insanlar, çeşitli kurum ve kuruluşlar, kitaplıklar ve derslikler vardı – burada, içeride ise sevgi ve ruh, masal ve düş yaşıyordu.”**
İçim içimi yiyordu. Hemen istasyonun yanındaki kırtasiyeden tükenmez kalem ve spiralli defter aldım. Yazmasaydım deli mi olacaktım? Evet, delirmek üzereydim ki Sait Abi koştu geldi yanıma. Hişt hişt dedi önce uzaktan. Yürüdük. Kuşları maviye boyadık, otları mora, denizi kırmızıya…
*Nazım Hikmet Ran
**Herman Hesse
Bir cevap yazın