dün gece bir şiir çıktı başıma;
sonbaharda, kıştan önce bahar
başımı aldı gözlerde uçuşanlar
bir şiir okunası zamandır, hepsi
iliklerimi işleyen melankoli,
kucağıma yatmış uysal kedi..
Saat on olmuş kıpırtılardan belli
saçları kapatmış bütün Endülüs’ü
zil şal ve gül; bu gece üç kere daha kırmızı
Galata’nın koynunda yatan Genova
ve altında sırılsıklam Venedik Kızkulesi..
Kül kedisi gece onikide, bilmiyor benimle yalnız
habersiz yazdım geleceği ondan, bilinçaltına mektup
aranacaklarda en başta Salacak
harf sırası değil, bu sefer (S) en başta arkada ben
Akdeniz’e koşuyorum; bu Cebelitarık’da kaçıncı tango
dönüyorum; arkamda Yeni Roma, sobe
bulmalıyım saklandığı şehri, bir uyansam gerisi tamam
hazır bir Endülüs bir Roma var, kısrak sütü eksik..
Biliyorum, gelecek yarışlarda en başta (S) sonra ben
hipodromda prenses; mor elbise, beyaz eldiven
Granada’da; kalin dudaklı kırmızı taçlı,kara saçlı bir çingene
koca altın küpeli, öpüyor etli, taa içini
yine üstünde mor, bu sefer allı yeşilli, Cezayir menekşeli
okşuyor gururla, gidiyoruz martılayarak
Salacak üstünden Üsküdar’a…
Bir cevap yazın