Körüm ben, ayaklarım görmüyor.
Güdümlü keçiyollarında keratin aşındırıyorum.
Tırnaklarımı kandırıyorum
Yerden göğüm kadar dibe daldırıyorum
Acıların kuş kazanına…
Yeri ve göğü birbirine yakındır diye aldırıyorum
Tarih sonrası duvarlarında
Kirli aforizmalara bakarak
‘Bunlar sizin iziniz,
Bunlar da sizin giziniz
Haydi tapının’ diyorum.
Körüm ben, bileklerim bilmiyor.
Sükut bir incelme bağırıyor boynumda.
Boynumda peygamber develeri saygın
Saygın sevişiyor, hörgüçleri gül tanesi.
Adım attığım devasa boşluklarda
Ölüm parçaları yalıyor aç bir maviyi.
Dövüyor deprem günü bir merhabayı.
Mesela ben bir sabah ruhumu tarttım
Kuşların ve mantislerin jüriliğinde
Mesela deprem kuşunu bir çocuğun çenesinde yakaladım, bir sabah.
Sonraki sabahlarda ölmek çok daha kolaydır
Bir çocuk uçurum isterse tanrıdan.
Ya da yüce bataklıklardan
Zira aç bir maviyi öldürmek bülbüllerden intiharı sökmektir.
En umutsuz anlar için sakladıklarından
En umutsuz olan bile anlar bunu,
Şarkısını susturmaktır, yerde durduk
Ya da tam tersi eskileri yâda daldırmaktır,
Yavrucağız acı çekiyor biz de ne güzel ötüyor diyoruz.
Bülbüllerden nağmeli küfürler yiyoruz
Müzlerin gözü önünde.
Çok hisseli bir geceden payımıza düşen hissizlik anlarında.
Biri çıksın açıklasın,
Ben neredeyim, nasıl kırıldı göz kemiklerim
Kim kalbimi küçük bir tekneye bağlayıp
Aldı benden kim?
Yüzme bilmeyen kalbimin olmayan derisini kim yüzdü?
Nasıl yaşayabiliyorum günde on iki saat?
Babamı hatırlamak kalan saatlerde
Uykuyu çıyanlardan faiziyle borç alıp da
Römorklar dolusu kahve içmek.
Aslında, yani belki de ölmüşümdür.
Sordular mı beni küllü komşular
Mahalle camisinin iki minareli hocasına,
Belki kırılmışımdır kalbimden değil,
Belki bilinmişimdir sızımdan değil,
Belli ki içimde beni teskin eden şerefsiz umutlardan,
Orospu çocuğu bir kaç gülümseme anısından.
Kırılayım, söküleyim de kurtulayım tutunmaktan
Örümcek ağlarına, pamuk ipliklerine,
Kurtulayım annelerden,
Üstüme saçılan kapılardan,
Başım geçti önce karanlığın diğer tarafına.
Uzaya kırgın terminallerden
Otobüsleri ve muavinlerin beyaz gömleklerini
Sıkıştırmaya çalışırken,
Yolcular dikildi mavisizlikten,
Gidecek yerleri bitti.
Yalnızlığın ısrarına yenik düştü şehir girişleri.
Birileri, hep şu birileri
İkileri ve mavileri asimile ediyor.
Maviler aç,
Ben kendimi rakamların arasında
Kendimi kovalarken görüyorum.
Ayaklarım kör,
Görmüyorum gittiğim şarap kahrını,
Görmüyorsam nasıl biliyorum
Aklımda kalan sellerin tahribatını.
İşte gör tahribi kelimeleri
Bileklerinde
Sular seller yutarak
Sımsıkı sarılırken
Bir ihtimalin ihmal ettiği
Kör bir suya kurşun değmiş,
En dipteki hayallerin
Ödü dalga-dalga,
Yaylım-yaylım kopmuş.
03.11.2019
Bir cevap yazın