Ünlü Türk Romancısı ve Türkiye’nin kırsal kesimini ve buralardaki toplumsal çelişkileri başarılı bir
biçimde ve akıcı bir dille anlatan Yaşar Kemal’ in ilk defa 1967’ de yayımlanan Köroğlu’nun Meydana
Çıkışı; onun halk hikâyelerinden derlenen ve bir solukta okuyacağınız Üç Anadolu Efsanesi adlı
yapıtının ilk bölümüdür. Yaşar Kemal bu yapıtında sürükleyici ve canlı bir dil kullanarak okuyucusunu
Anadolu’ ya, Anadolu’nun canlı ve zengin kırsal yaşamına ve doğasına götürmekte, halkın duygu
ve düşüncelerini, eşkıyalığın ortaya çıkışını, Anadolu halkındaki ve köylülerdeki adalet anlayışını ve
arayışını dile getirmektedir. Eser, bir hikâye tadında yazılmış olup; gerçeklerle gerçeküstü olayları bir
araya getirmiş, böylece halkın yaratıcı ve üretken gücünü de ortaya koymuştur. Ayrıca eserde doğanın
güzelliklerine ve doğadaki olayların halk üzerindeki etkilerine de yer verilmiştir.
Köroğlu’nun Meydana Çıkışı, Tolstoy’ un Kazaklar’ ı gibi kırsal kesimin yaşamından, köylülerin
hayatından ve yiğitliğin öneminden bahsetmektedir. Ancak burada sıradan insanların, köylülerin ve
yoksul insanların adalet ve hak arayışı ve bunun için yaptıkları şeylerden de bahsedilmektedir. Bunun
yanında bu yapıt; halk efsanelerine, gerçek üstü olaylara da yer vermesiyle Tolstoy’ un Kazaklar adlı
romanından ayrılmaktadır.
Eser, Köroğlu olarak bilinen Ruşen Ali’nin babası Koca Yusuf’ un babasından öğrendiği at
yetiştiriciliğiyle başlamaktadır. Koca Yusuf iyi bir at yetiştiricisi olduktan sonra babası ona mesleğine
sahip çıkması gerektiğini, kimseye kulluk etmeyip, kimsenin emrine girmemesi gerektiğini
söyler. Babasının yaşadığı yerde yaşanan kıtlık ve babasının ölümünden sonra Koca Yusuf, Bolu
Beyi’nin bulunduğu at yetiştirmek için verimli yerlere geldi ve burada kalıp, birbirinden güzel atlar
yetiştirmeye başladı. Bir süre sonra Bolu Beyi’nin dikkatini çekip onun emrine girdi ve onun baş seyisi
olup onun atlarını yetiştirmeye ve onun atlarına bakmaya başladı. Böylece babasının kendisine vermiş
olduğu öğüdü dinlememiş oldu. Kula kulluk etmeye başlayarak kendi özgürlüğünü şan, şöhret, para
ve rahat yaşam için bırakmış oldu. Bir süre sonra evlenip bir oğlu dünyaya geldi ve adını Ruşen Ali
koydu.
Günün birinde atlarını deniz kenarında otlatırken denizden gelen efsanevi bir aygırın atlarıyla
birleşmesi sonucu üç yeni tay dünyaya geldi. Koca Yusuf, oğlu Ruşen Ali’yle birlikte bu mucizevî
niteliklere sahip olduğundan emin olduğu tayları yetiştirmeye başladı. Bu sırada Bolu Beyi’nin
atlarının ünü İstanbul’ da padişaha kadar ulaştığı için padişah Bolu Beyi’nden çok güzel ve kullanışlı
üç at istedi. Bolu Beyi’ de bunu seyisi Koca Yusuf’ a söyleyince, Koca Yusuf kendisinin beslediği ve
mucizevî niteliklere sahip olduğuna inandığı üç cılız tayı beye padişaha hediye etmek için götürdü.
Ancak bey bu cılız tayları görünce öfkeden, Koca Yusuf’ u seyislikten atıp yanından kovdu ve gözlerine
de mil çektirerek onu kör etti. Koca Yusuf, intikam almak için bir yandan evinde oğlunu büyütüp
yetiştirirken; diğer yandan da oğluna bu üç tay içinde en üstün özelliklere sahip olan kır tayı aldırtıp,
evinin yakınındaki ahırda besleyip, büyüttü. Zamanla kır tay çok güzel bir at oldu. Ancak yerine
göre zayıf ve çelimsiz bir ata da dönüşebiliyordu. Bu kır at adeta uçarcasına yol alan, sahibine göre
davranan, ona uyum sağlayan bir attı.
Ruşen Ali kavga etmeyi, dövüşmeyi öğrenip, Köroğlu adıyla tanınmaya başlayınca, babası ona
beyden intikamını alması gerektiğini ve kıratı beye kaptırmamak için buradan uzaklaşması gerektiğini
söyledi. Beyin adamları, sahip oldukları kıratı beyin emriyle almak, Köroğlu ve babası Koca Yusuf’ u
yakalayıp öldürmek için peşlerine düştüklerinde Köroğlu babasıyla birlikte kıratı ustaca kullanarak
ve kıratın her yerde rahatça ilerlemesi sayesinde beyin adamlarını alt edip aştılar ve Bolu Beyi’nin
elinden kurtuldular. Bir süre sonra Koca Yusuf, oğluna Çamlıbel’ e gidip oradan geçen kervanların
zenginliklerinden pay alıp, bununla geçinip, yoksul insanları doyurup, geçindirmesini, orada kendisine
yardımcı olanlarla tanışmasını öğütleyip öldü. Köroğlu, babasının ölümünden sonra Bolu Beyi’nin
kardeşi olan, beyin çocukken Koca Yusuf’ un oğlu için söz verdiği, kendisinin âşık olduğu ve yiğit bir
erkeği bekleyen Telli Nigar’ın bir Osmanlı Vezirinin oğluyla evlendirileceğini öğrenir. Bunun üzerine
yola çıkıp, yolda rastladığı bir çobanın kıyafetlerini giyip, yanına saz da alıp, saz aşığı kılığında Bolu
şehrine gider ve orada Telli Nigar’ın düğününe katılır. Düğünde Telli Nigar’ın güzelliğinden, onu seven
âşıkların aşkından bahseder. Bir süre sonra da Telli Nigar’ın da yardımıyla onu kaçırıp Çamlıbel’ e
doğru yola çıkar. Yolda kendisini takip eden Bolu Beyi’nin atlılarını yenip atlatarak Çamlıbel Dağı’na
ulaşır. Burada Köse Kenan denen eşkıyanın kendisini yakalaması için gönderdiği adamları yenerek,
onunla tanışır ve onun yanında eşkıyalığa başlar. Ancak Köroğlu, yaşlıların ve hastaların bulunduğu
kervanlara dokunmayıp, yoldan geçen kervanlardan en güçlü olanını, beylere gidenini vurup, ganimeti
yoksul halkla paylaşarak, Köse Kenan’ın, adamlarının ve yoksul halkın güvenini kazanır. Zamanla
ünü ve şöhreti tüm çevreye, Bolu’ya ve Anadolu’ ya yayılır. Hatta İstanbul’ da bile duyulur. Böylece
Köroğlu bir yandan egemen güçlerin korkulu rüyası olurken, diğer yandan da yoksul ve ezilen halkın
ümidi, gücü ve kahramanı olur ve onların nezdinde giderek efsanevi ölümsüz bir kahramana dönüşür.
Sonuç olarak Köroğlu’nun Ortaya Çıkışı, Anadolu’nun yoksul halkının güçlü ve zalimlere karşı
savaşan, onlarla mücadele eden, böylece toplumsal adaleti sağlayan kahramanları kendi içinden
çıkarıp, onların kılavuzluğunu kabul ettiğini ve bu yolla toplumsal isteklerini gerçekleştirmek istediğini
gösteren, halk masallarından derlenmiş, günümüze de ışık tutan toplumcu bir eserdir.
ÜÇ ANADOLU EFSANESİ
KÖROĞLU’ NUN MEYDANA ÇIKIŞI
YAZARI : YAŞAR KEMAL.
ADAM YAYINLARI.
Bir cevap yazın