Sanat filmi denince nedense tuhaf bir endişe ile burun kıvırıyoruz. Toplum olarak neden bu kadar uzağız peki? Anlama telaşına girmek, filmi aslından daha yalın izleyerek bir genelleme yaparak beyinlerimize hükmetmek neden gereksiz bir sanatsal aktivite olarak görülür anlamamışımdır. Aslında anlama çabasına girmeden öncede bende bu çarkın bir dişlisi olarak sanat için sanat kavramına karşıydım. Bu biraz da toplum için sanat ekolüne inancımdan ötürü, kendimce tuhaf bir inatlığa girmişimdir. Elbette toplumun gelişimi ve sanata bağışıklık kazanmasında temel bazı değerlerin sunumu ve üslubu çok önemlidir.Fakat gelişim aşamasında insanlara yol açmak gerek, kendilerini zorlamaları ve eşik değerlerin aşılması anlamında sunulan hazır kalıplardan ziyade kendilerinin de mutlak bir sonsuzluğa açılması gelişimin büyük bir parçasını oluşturur. Ülkemizde de Reha Erdem bunun en büyük temsilcilerinden olup, rotasını da hep bu yönde çizmiştir. Aslında toplum olarak önyargılarımızdan sıyrıldığımız zaman daha özgün ve daha özgür adımlar atabiliyoruz, çünkü düşüncenin sınırları yoktur ve imgeler varolduğu sürece düşsel adımlar da beraberinde gelecektir.
Yunanca’ da dünya anlamına gelen kosmos, kelime anlamında yatan evrensel boyutun ötesinde manevi çizgilerin anlatıldığı insanın ruh dünyasında ki gel-git’lerin barındığı ve dönüşümün insanın özüne dönmesinde yattığını anlatan masalsı bir hikaye…Mucizevi kahraman Kosmos bir gün belirsiz bir sınır şehrine gelir ve nehirde boğulmakta olan bir çocuğu kurtarır. Böylelikle halkın sevgisini kazanan Kosmos bir tanrı misafiri olarak görülür ve kasaba halkının gözdesi olur.İlginç bir adamdır, küp şeker dışında bir şey yediğini gören olmamakla beraber kahve ahalisiyle olan sohbetlerinde de anlaşılmaz ama derin sözleriyle insanın ve doğanın özüne dair derin cümleleri halkı endişelendirmekle birlikte anormal biri algısı yaratmıştır. Neye ve kime göre normallik?İnsan algısının çok ötesinde bu dünyadan vazgeçmiş, kendisini ve aşkı arayan bir adam, materyalleşen dünyadan olmayan ve çıkar dünyasında iyiliğiyle savaşan bir insanın mücadelesi kısacası bizlerden olmaması O’nu ötekileştirmemizde bizleri haklı kılar mı? Örneğin boğulan çocuğun babası Kosmos’a minnet duyguları ile geldiğinde Kosmos’un ‘’Herkesin başına her şey aynı şekilde geliyor.İyi ve kötünün cömertle cömert olmayanın da.İyi adam nasılsa suç işleyen de aynıdır. Hayatta her şeyde bela şu ki, herkesin başına gelen şey aynı. İnsanoğlunun yüreği kötülüklerle doludur. Çünkü sağ köpek, ölü aslandan iyidir, çünkü yaşayanlar biliyor ki ölecekler. Fakat ölüler bir şey bilmez…’’ diyerek kendisine deli bir derviş yakıştırmasının yapıldığı film de sık sık insana dair temel iki olgunun iyi-kötü’nün sorgulamasını, mistik bir havayla aktarmıştır. Bunu yaparken de sık sık akrep ve yelkovanı geri giden bir saat, atların gözleri,korkuları ve nefes almaları,denizlerin dev dalgaları,kazların titrek kaçışlarını resmederek bizleri yaşamın her kolundaki mücadeleyi,nefes almanın ve hürriyetin doğa ve insanın birbirlerinden kopuk olmayışını,insanın dünyayla iç içe olduğunun vurgusunu yapmaktan çekinmemiştir.Özlerimiz doğadan bağımsız değildir, evrendeki her şey birbirleriyle ilişkilidir..
Kosmos zamanla insanlara yardım etmeye devam eder. Gizlice dükkanlara girerek aldığı paraları dağıtır,dili çözülmeyen bir çocuğun konuşmasını ve astımlı bir yaşlının hastalığının geçmesini sağlar.Bütün bu mucizevi olayların döngüsünde iyiliğiyle insanlığıyla halkın gönlüne girmeyi başarır.Tabi bütün bunların devamında Neptün’e aşık olan ve O’na iltifat ettiğini gören, Neptün’ün babası (Nehirde boğulan çocuğun babası) yaktığı sigarasını Kosmos’un elinde söndürür. Ancak daha sonra elinde hiç bir izin kalmadığını gören kasaba halkı onun gerçekten Tanrı misafiri olduğuna inanır. Bizim toplumumuza has bir duygu değildir aslında bu durum. İnsan bir mucize görmesin hemen devamında da elindekileri somutlaştırıcı deliller arar.Ve çıkarı doğrultusunda davranır,ona fayda getirmediği müddetçe de ona sırtını çevirmek için fırsat yaratır. İnsanoğlunun ikiyüzlülüğünün de örneklendiği ve toplumun etik değerlerinin karşısında durulduğunda sonuçlarının da ne olduğu vurgulanmış.
Yazılacak ve üstüne anlatılacak o kadar çok artısı var ki; Türkiye’de ilkleri yaratmaya kararlı olan Reha Erdem için sanat filminin de ötesinde değişik bir iklimde masalsı tadıyla kendi felsefesini ortaya koyduğu bu film, ses ve çekim efektleriyle de adından çok söz ettirdiği gibi birçok festivalden de ödüllerle döndüğünü eklemek gerek.Bunların dışında da küçük bir benzetmeyle tıpkı Dostoyevski’nin kahramanı Raskolnikov gibi, bu hayattan vazgeçen ve hayatı sorgulayan, toplumda iyi-kötü ve ahlaki kavramlarının farklı bir atmosferde işlenildiği bu film için karar hükmünü sizlere bırakıyorum…
Yönetmen: Senaryo : Reha Erdem
Oyuncular: Sermet Yeşil, Türkü Turan, Hakan
Altuntaş, Serkan Keskin
2009/Türkiye
Bir cevap yazın