Sonbaharın en güzel yaşandığı bir yerde, Amasra’da doğdum ben. Sarı, kızıl, kahverengi renkler arasında oynamak en büyük keyfimdi. Hayat dersiydi de benim için bir bakıma. Tabi o zamanlar çok küçük olduğum için anlayamıyordum ama büyüdüğümde önce yeşeren yaprakların sonbaharda sararması, dökülmesi ve sonra tekrar filizlenmesinin hayat bahçesindeki bizim durumumuza benzediğini anlayacaktım.
Annem bu küçük ilçenin en güzel kızlarından biriymiş. O yüzden maddi durumu da iyi diye, yaşça kendinden çok büyük olan babamla liseyi bitirir bitirmez evlendirilmiş. Ne mutsuzluk! Evlilik asla hayallerinde yer almamıştı ki. O okumak istiyordu. Evlilik okuma hayallerinin sonu oldu. Artık ondan mıdır, babam çok büyük ve neşesiz biri olduğundan mıdır bilinmez; annem evlendikten sonra eski neşesini kaybetmiş. Çocuğum olsun onunla ilgileneyim diye hayal etmiş ama 5 yıl beklemişler beni. Herkes annemin çocuğu olmuyor sanmış, kimse babamın yaşlı olduğunu aklına getirmemiş. Ben dünyaya geldiğimde annemin nihayet bir hayali gerçekleşmiş oldu. Yapraklar yeşerdi… 2 yıl sonra babamın felç olmasıyla hayat mevsimi değişti yine annemin. Hem küçük çocuk, hem yaşlı felçli koca, bir de üzerine maddi sıkıntılar…
Birgün çok ateşlenmiştim. Annem bütün gece başımda nöbet tutarken durmadan söyleniyordu. O kadar söyledim terli terli su içme diye..! Annem hayatta çektiği tüm sıkıntılar için bana söylenerek rahatlıyordu sanki. Kısacık süren hayatında bu hep böyle oldu. Aradan çok uzun yıllar geçti. Bir gün çok önemli bir randevuya yetişmeye çalışıyordum. Aniden her yanı
dumanlar kapladı. Çığlık kıyamet insanlar ellerinde su dolu kovalarla koşturuyorlardı. Büyük handa yangın çıkmıştı. Gitmeliydim, geç kalacaktım. Ama gitmedim. O an yangını söndürmeye yardım etmeye karar verdim. İçi su dolu kovaları ateşe doğru savurdukça annemin söylenmeleri
yankılanıyordu kulağımda. Özlüyordum onu. Söylenmelerini hatırlamak onu hatırlamaktı, özlemimi gidermeye çalışmaktı. O söylendikçe ben savurdum kovaları, o söylendi ben savurdum, söylendi, savurdum… Sonunda yangın söndü, kovalar boşaldı ve ben annemin öldüğünü nihayet kabullenmiş hissettim kendimi. Söylenmeler uzaklaştı. Tıpkı benim yeni hayatıma doğru yangın yerinden uzaklaşmam gibi.
Sedef ERGÜRBÜZ
Bir cevap yazın