Neredeyse kendisinden bile büyük çantasıyla şakaklarından ter süzüle süzüle eve yürüyordu.Sırtında o çantayı taşımanın ne büyük eziyet olduğu umrunda değilmişçesine hızlı hızlıydı adımları.Hem zaten ne ödev yaptığı vardı,ne de hamal gibi taşıdığı kitaplardan birini okumuştu.Gerçi öğretmenlerin bir haftalık ödevi bir günde istemeleri gibi anlamsızca davranışları varken haksız da sayılmazdı.
Tozlu okul yolunun iki tarafı da fındıklıklarla kaplıydı.Daha o zamanlar keşfedilmemişti şahin gözlü müteahhit cephesi tarafından koyu yeşil hazine.Özgür ve kardeşçesine yaşayıp ağustos eylül gibi sevenlerini mutlu edip bir de çocuklara kestirme okul yolu olma görevini üstleniyordu.Bilakis bu vakitler çok da uzun sürmedi.Yerlerinden yurtlarından koparıldılar,sürgün de değil öyle,bir daha asla çıkmamacasına betonlar yığıldı üstlerine.Sevenleri de çocuklar da mezarlarını dahi hatırlamaz oldu.
İçindeki cevherin varlığından habersiz çocuk,on beş dakikalık ev-okul yolunu içinden hikayeler uydurup ,o gün yaptıklarını,hissettiklerini süslü kelimelerle kendi kendine anlatarak geçirirdi.Yalnız yürürken sesli konuşurdu amma velakin etrafından,yanından,yakınından biri geçmeyedursun hemen susar içinden anlatmaya devam ederdi.
Bu münzevi çocuğun okulda bir mahareti olmadığı gibi evde de yaptığı hiçbir iş yoktu.Annesinin onca yakarışlarına rağmen avare avare etrafta dolanır,belki yarım gözle televizyona bakar,sonra yatağında hayallere dalarak uyurdu.Bazı geceler kuracağı hayaller için o kadar heyecanlanırdı ki saat sekiz bile olmadan uyumuşluğu vardı.
Kafasında öyküleriyle söylene söylene içeri girdi.Her gün olduğu gibi evde biraz etrafta dolaştıktan sonra yatağına gitmesi gerekirken ilk defa canı gitmek istemedi.İçinde patlamaya hazır volkan,damarlarından fışkırmaya hazır kan buna izin vermedi.Duruma anlam veremiyordu.Annesi çocuğunun ders çalışmayacağını bile bile bıkmadan her akşam okul çantasını boşaltır,çalışma masasını ders için uygun hale getirirdi.İçindeki garipliği anlayamayan çocuğun dikkatini annesinin az önce hazırladığı masada bugün okulda dinlemediği seminerden dağıtılan tükenmez kalem çekti.Bu kadar albenili bir kalem olduğunu henüz fark etmişti.Televizyonda gördüğü konuşmacıların masalarında bulunan kalem kadar,babasının avukat arkadaşında gördüğü dokunmak isteyip dokunamadığı kalem kadar güzel bir tükenmez kalemdi.Odasının lambasından gelen ışık kalemin siyah metal yüzeyinde parıldıyordu.
Çocuk ona neden tükenmez kalem denildiğini düşündü.Pilot kalemin adı bir pilot gibi havada uçabildiği içindi,kurşun kalemin ucu kurşundan olduğu için adı kurşun kalemdi.Hatta bir keresinde sıra arkadaşının eline,şaka olsun diye,yeni sivriltilmiş kurşun kalemi batırdığında ne kadar acıttığını görmüştü,izlediği dizilerde de kurşun çok can acıtırdı ve sadece tabancaya konmazdı.Çizgili defterlerinin her sayfasının satır başını boydan boya çizmek için ise kırmızı renkten yapılmış kırmızı kalem vardı.Tevekkeli değil,tükenmez kaleme hiç tükenmediği için o ismi vermişlerdi! Kafasındaki cümleleri,hikayeleri de tükenmiyordu.İşte bu yüzden bir ortak noktaları vardı.Tükenmeyen hikayelerini tükenmez kalemiyle yazabilirdi.
Annesinin her gün hazırladığı çalışma masasına o gün ilk defa oturup tükenmeyecek olan kalemi eline aldı.Bir de kağıt çıkarıp en son düşündüğü,içini kıpır kıpır yapan hikayesini yazmaya karar verdi.Belki bu şekilde rahatlayabilirdi.Sayfalarca yazdı,yazdı,yazdı.Hiçbir ehemmiyetli olay yaşamadığı halde nasıl böyle uzun yazabildiğine kendisi de hayret ediyordu.Ama artık sorgulamayı bıraktı.Günlerce yazdı.Annesi odasına her geldiğinde hikayelerini ödev kağıtlarının altına saklıyordu.Kadın ise gözleri sevinçten dolu dolu odadan sessizce,çalışan çocuğunu rahatsız etmeden ayrılmaya özen gösteriyordu.
Çocuk artık erken yatmıyordu.Annesiyle babasının akşam içtikleri keyif çayının kokusunu duyunca o da bir bardak istiyor,annesi çayın ılık olmasına dikkat ederek kedili kupada çay getiriyordu.
İşte çocuk çay içerek yazı yazmanın eşsiz uyumunu o zaman keşfetti.Bazen beyni yorulunca farkında olmadan resim yapıyordu sayfanın sağına soluna.Daha sonra babasından küçük bir resim defteri isteyip ona çizmeye başladı.Ailesi,bu zamana kadar ağzını açıp hiçbir şey istemeyen çocukları için bir şey yapmanın özlemini gideriyorlardı.Çocuk okulda da tükenmez kalemiyle resim çiziyor,kimseyle konuşmamaya onun yerine eve gidip kağıtlarıyla konuşmaya devam ediyordu.Arkadaşları ne kadar tükenmez kalemle resim yapılmayacağını söyleyip dalga geçseler de umursamamış,filhakika duymamıştı bile.Onlar pastel boyalarıyla resim yaparlardı.Pastel boyanın ne önemi vardı ki? Pastelden yapılmıştı ve onlar pastelin ne demek olduğunu bile bilmezlerdi.Bilmedikleri bir şeyi kullanmak saçmaydı.Oysa onun tükenmez kalemi,koskoca bir dağ çizdiğinde bile tükenmiyor,yazılarında ‘’tükenmek’’ kelimesi kullandığında bile bana mısın demiyordu.Hayattaki tek ideali tükenmez bir kalem gibi olmaktı artık.Mütemadiyen yazılar,hikayeler yazıp nice resimler yapıp asla tükenmeyecek,yorulmayacak okuldaki arkadaşları kurşun kalem gibi bittiklerinde onlarla dalga geçecekti.
Bir gün çocuk okuldan gelir gelmez yine çalışma masasına koştu,hikayelerine tam başlayacaktı ki namütenahi özellikleri olan tükenmez kalemini ne kadar aradıysa bulamadı.En sonunda evin içinde üzgün bir şekilde dolaşırken babasının evrakları üzerinde buldu onu.Tükenmez kalemini aldığı için babasına kızdıysa da acülane bir halde masasına koşup hikayesine başladı.Tam bir kelime yazmıştı ki tükenmez kalemi yazmamaya başladı.Tüm gücüyle bastırdı,bastırdı küçük parmaklarıyla kalemi suratı kızarana kadar.Tekrar tekrar geçti kağıtta sadece baskı izi bırakan harflerin üzerinden.Yavaş yavaş o izleri gözyaşları doldurmaya başladı.Hatta altlara koyduğu daha önce yazdığı hikayelerin mürekkepleri bile dağılıyordu yaşlardan.Onları görünce hıçkırıklara döndü ağlayışı.Bir taraftan içinde babasına olan öfkesi filizleniyordu.İçeri babasının yanına koşup koca göbeğine küçük yumruklarıyla vurmaya çalıştı.Kaşları hiç olmadığı kadar çatılmış,bugüne kadar mızmızlandığı bile görülmeyen çocuk öfkeden bayılacak haldeydi.
Ailesi,onu sakinleştirdiğinde duydukları bir hayli şaşırtıcı gelmişti.’’Tükendi’’ dedi.’’Hiç bitmeyecek sandığım kalem yoruldu ve tükendi.’’
Sımsıkı sarıldılar çocuğa.Bu hayatta her geçen gün her giden saniye bir şeylerin tükendiğini,kalemler ne ki,sevgilerin bile bittiğini anlatamadılar,dilleri tutuldu.Ona yeni bir tükenmez kalem alacaklarını söylediklerinde yeniden bağırıp ağlamaya başlayan çocuk,hayata dair ilk yanılgısını bir kalemle yaşamanın haddizatında acı ve büyük olmadığının farkında bile değildi.
Keşke bize bir şeylerin bitmeyeceğine dair söz verip ardından yarı yolda bırakan sadece tükenmez kalemler olsa.
Bir cevap yazın