üzerine beyitler işlenmiş kadehlerden içmiştim şarabı en son…
(hatırlar gibiyim…)
damları düz
sarı bir rengin hakim olduğu kentlerin gecelerinde
ay’ı izlerdim…
ay ki;
Teb’de yazıldığı söylenen şiirlerin sahibinin görmeden aşık olduğum yüzüydü…
ay ki;
leke düşmeden daha elbiselerime
ve çıkmamışken daha göğüs uçlarım
zühre yıldızına tuttuğum aynaya düşen yüzündü…
eski savaşların mızraklarıyla etrafıma doluşan kalabalıklara
mızrapla çalınabilen tüm aletlerle şarkılar söylerdim…
yüzümü peçelerin
bedenimi perdelerin ardına gizlerdim….
beni bul diye
sözlerimi kadehlere
gözlerimi altın sikkelere işlettim…
tüm yaralarını iyileştirmek için tenimde tuz
çatlaklarını kapamak için ağzımda kehribarla doğduğum günden beri seni arıyordum…
geldin…
yalnızca tavus kuşlarının tüylerine bahşedilen sırlara ermiş ellerimle önce yüzünü sevdim…
bir öğle vakti ay’ın güneşin üzerine doğuşuna şahit oldu insanlık…
ağzın daha düşmeden ağzıma
ilk damlam düştü ellerine…
biliyordum;
hiçbir yağmur benim yağdığım kadar yağmayacaktı sana…
ölecekleri ve olacakları bilmeyi ilk defa istemedim…
ağzının yağmuru sadece ben olmak için
tüm şarapları bulutlara içirdim…
(bilmiyorum… günlerden perşembe miydi…?)
21.11.2013
Bir cevap yazın