”Ekonomi politik emekten yola çıkar, ama emeğe bir şey vermez. Her şeyi özel mülkiyete verir”. -Marx
Düşünsel kaynakları Antik Yunan ve Helen tarzına dayanan fakat esas olarak modern dünyada gelişen bir ideolojidir. 17. yy. da ortaya çıkmıştır. Liberalizmim gelişmesine katkısı olan düşünürler : Adam Smith, John Locke, Stuart Mill. Toplumcu yaklaşım yerine, bireylerin ve toplulukların serbest rekabet içinde yönetilmesinden yanadır.. Sosyal eşitliği de kabul etmez. İnsanlar arasındaki eşitsizliği reddeder. Özel mülkiyetin yanında yer alarak serbest ticaret yanlısıdır ve pazar ekonomisini savunur.
En büyük özelliği de bireyselliktir. Bireyi kendinden sorumlu olarak görür ve önce kendisini düşünmesini ister. Liberalizm sermayeyi koruyarak, emeği de sömürür. Bireyin de herhangi bir kolektif oluşum ya da sosyal grup karşısında üstün olduğundan yanadır. Her türlü kollektivizmin karşısındadır. Kamu yararı, toplumun iyiliği, ortak iyiliğe de karşıdır. Bireylerin kendi çıkarları doğrultusunda hareket edeceğini savunur. İş bölümü gereklidir. Mutlak eşitliği geri plana atar fırsat eşitliğini ön plana çıkarır.”Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” düşüncesi şiardır. Kapitalizmle yoğrulmuş bir sistemdir. Kazanç görüyorsa satabileceği her şeyi satar. Bencilliği ön plana çıkarır. Paranın güç olduğunu da vurgular. Hür girişimi de desteklemektedir.
Fakirlikle mücadeleyi gereksiz olarak görmektedir. Sosyal politikalar ve gelir adaletsizliği konularını çözümlemekten yoksundur. Mülk onun sözündedir.Sadece adaletin mülkün temeli kısmıyla ilgilenir. İdealleri kendisine karşıt görür. İdealleri parayla satın almak zor olduğu için çarpıtır. Özelleştirmelerden yanadır. Paylaşımın karşısında yer alır. Çünkü mülk kökeni için tehlike olarak görür.
Parası daha çok gücü daha fazla olanın parasını ve gücünü muhafaza etmesinden yanadır. Çalışıp hak edenin hakkını alamadığı bir sistemi getirir. İnsanlara da aynı yaşam standartlarını sunmamaktadır. Bireylerin kendi yaşamlarını kendilerinin şekillendirmesine imkanı da verir mi acaba? İnsanlara özgürlük vadetse de faizli kredisiyle, gelir adaletsizliğiyle, emekliliğe kadar nefes aldırmamasıyla bireyi köleleştiren sistemdir. Emekli iken de nefes alacak gücü ne koşulu bırakır.
İktisadi görüşleri özgürlük sosuyla bulandırılmış yağmacılık anlayışını getirir.“Büyük balığın küçük balığı yemesi”dir. Serbestlikten yanadır. “Para bul, ticaret yap, sen de zengin” ol söylemini içersinde barındırır. Köşe dönücü olmak başarısıdır.Bireyi değil zengin bireyi birey olarak görmektedir. Akıllara da liberal malı kap götürü getirir. “Parası olan haklı olandır” söylemini dayatır. Her koyunun kendi bacağından asıldığı sistemdir liberalizm. Ayrıca her koyun kendi bacağından asılsa da kokusu etrafı rahatsız eder.
İlkesiz bir barıştan yanadır. Halkın iradesinin önemi yoktur Basın-yayın gibi sektörleri ellerinde bulunduranlar halkın iradesiyle istediği gibi oynamaktadır. Eğitimsiz tipler yaratmayı hedefler. Çıkar karşılığında egemenlerle uzlaşmak icin fikirlerinden vazgeçip tersini savunup eski düşüncesine kapitalizmin karşıtlığına saldırmayı getirir. Sistemi güçlünün egemenliğine dayandırır.
Din de liberalizm içinde yaşam bulmaktadır. Dinin kuralları kanaat etmeyi, azla da yetinmeyi, itaati emrettiği için dinin bu yönünü liberaller servet kazanmak isteyenler bu sermayeyi sağlayacak güce erişmek için dini kullanarak toplumları da uyutma yoluna giderler. Karl Marx da “İnsanları kendileri hakkında söylediklerine değil yaptıklarına bakarak değerlendiririz” demişti.
Siyasal kuruluşlar; siyasal ve toplumsal çıkarlardan bağımsız olarak kişisel çıkarların korunmasına yaptıkları katkılar bağlamında yasallaşır. Doğru olan her şey günün gereklerine dayanmaktadır ve “iyi” pratik sağlıyorsa “doğru” olarak kabul edilmektedir. Liberalizm ile pragmatizm (Faydacılık) arasındaki yakın bağ da gözden kaçırılmamalıdır.
Burjivazinin çıkarlarını temsil eder.Dağıtımı düşünmeden mal üstüne mal yığmayı getirir. Kendisini daima siyasi arenanın merkezine yerleştirir. Çalışan insanları intihara sürüklemektedir. Gerek ekonomik alanda gerekse politik alandaki sorunlara bireyin, sermayedarın perspektifinden bakar. Toplumsal zenginliğe küçük bir azınlık tarafından el konulmasından yanadır.
Özgür KARAKAYA
Bir cevap yazın