Ölü Şehir
Uyan çocuk, Ölüm dizlerinde uyuya bileceğin biri değil.
İkinci Bölüm
Lillian
Cenk mutfakta Barışın yanına geldiğinde bir sorunun varlığını sezmişti, o ana kadarsa
bunu konuşmak için fırsat bulamamıştı. Evin salonunda yirmi kişi küçük bir kutlama için
toplanmışlardı, kimsenin keyfini kaçırmak istemiyor, bu nedenle de sorununu tamamen
kendine saklamak istiyordu. Barışın bu düşüncesine rağmen arkadaşı onu uzun yıllardır tanır
ve hareketlerinden aklını okurdu. Bu gece de bir istisna oluşturmuyordu, Cenk arkadaşını
görüyor ve yüzüne yansıyan endişelerinin ciddiyetini anlıyordu, endişelerinin yüzüne
yansıması bile Barışın sorununun ciddiyetini anlamasını yeterdi Cenk’in gözünde.
Barış’ın aklında tonlarca düşünce olduğunun farkındaydı aslında, yinede bu durum
yıllardır değişmemiş fakat hiç birini hayatına yansıtmamayı başarmıştı. Hayatında istisnaya
yer olmayan adam sadece iki yıl önce buna benzer bir olay hatırlıyordu, Barışın Lillian’la
tanıştığı zamanlardı, tam olarak tanışmada sayılmazdı öyle denemez sadece gördüğü gün
Lillian’ı ilk defa gördüğünde onu bir daha göremeyeceği endişesine kapılmıştı.
Elbette olasıydı faka Cenk birisini bulmanın o kadar da zor olmadığını biliyor ve o nedenle
endişelerini anlamız buluyordu. Bunun yanında daha derinlerde bir başka sorunu olduğu
düşünüyordu ve bunun aşkın kuruntuları olmadığını görebiliyordu, sadece anlayamıyordu.
Tam olarak kendinde olmadığı bir zamanda “aslında onu tekrar görmek istiyor muyum,
sorulması gereken gerçek soru” diye konuşmuştu, bunu söylediğini hiçbir zaman hatırlamasa
Bir insanın içgüdüleri ne kadar saçmalaya bilir? Aklında kendi sesi onunla ne kadar
“Zaman geçiyor” diyordu ona birisi “mevsimler ve insanlar değişiyor, sen… Sende
değişiyorsun garip şekilde, zamanda sabit bir nokta değilsin, zor olsa da inanması sende
değişiyorsun, zamanın değiştirmediği tek kelime aklında, Lillian.” “Lanet tanrılar” diyordu
Barış, yine kafama üşüşüyorlar. Tam bu sırada kafasında ki tanrı ekliyordu, sanki unuttuğu
bir şey aklına gelmiş gibi “ ha birde kayıp ve portakal adamlar.” Bu zamanlar kafayı yediğine
kendini iyice inandırıyor ve en azından espri yapan bir tanrı var kafamda diye kendine
takılıyor, bu noktada da deliliğinin içinde eğlenceli bir yan bulmayı ve bununla eğlenmeyi
1
Günler önceydi, kafasındaki sesin kendine ait olmadığını fark etmiş dehşete kapılmış,
sonra bunun delilikte farklı bir evre olduğuna karar kılmıştı. Sonrası Kaos’tu. Sonrası Tanrı.
Cenkle balkona çıktılar, Barış bir sigara yaktı. Cenkse bir doktor olarak onu uyarması
gerektiğini söylüyordu. “Diploma bile almamışken reçete yazamazsın.” diye karşılık verdi
Barış. “Diplomam olmadığı için bedavaya bu reçete.” Diye karşılık verdi cenk, güldüler ve
“Neler olduğunu anlatacak mısın?”
“Kaos tarafından ele geçirildiğimi söylesem buna inanır mıydın?”
“Kaos…” dedi Cenk. Bu açıkça bir sorumuydu yoksa saçmaladığını belirten sonu
ünlemle biten bir kelimemiydi, bunu anlayamadı, yine de devam etti.
“Kafamda ki ses sonunda bana ait olmaktan çıktı, benimle nasıl tartıştığını görmelisin,
arada kavga bile ediyoruz. Sonunda tam anlamıyla çıldırdım ve o seste Kaos oldu. O bir tanrı
ve beni uyarıyor yine de berbat bir şair ve anlamsız sözlerin ötesine geçemiyor.”
“Sonuçta sen bunları kafanda kurguladığını düşünüyorsun ve olanların farkındasın
bu delilik olsun ya da olmasın farkında olduğun sürece düzelmeyecek bir sorun değil.
Düzeltile bileceği gibi acil olarak ilgilenilmesi gereken bir sorun.” Neden bunu bir uyarı gibi
“Korkum delirmek değil bu uyarıların gerçek olma ihtimali, uyarıların konusu hep
Daha fazlası da vardı, genç adam sesin bir yabancıya ait olduğunu fark ettiği
zamandan bu yana ki bu üç günlük bir süreydi, sevgilisinin kızıl saçları olduğunu görüyordu.
Başka bir zamanda kızıl saçları çok sevebilirdi, oysa sadece kendinin gördüğü bu saçların
Güzel bir geceydi fakat sonunda gecenin bitmesine seviniyordu Barış, kafa dinlemekti
niyeti, düşünmek ve belki daha az delirmek. Cenk ve sevgilisi Aslının evindeydiler, evden
çıktılar, kapıda Cenk onları eve bırakmayı teklif etti, Aslıda aynı fikirdeydi. Aslı bir de
endişelenmişti ve gecenin o saatlerinde yürümelerini istemiyordu.
Bu endişesine Cenk gülerek karşılık verince aralarında ufak bir kavga bile yaşanacaktı,
kavgaları hep ufak olurdu zaten. Aslı Barışı çok daha uzun zamandır tanıyordu ve buna
rağmen hakkında bu kadar az şey biliyor olması Cenk’i şaşırtıyordu. Onları tanıştıranda
Barıştı ve “kaderinizi gördüm” demişti şakayla karışık, Cenk bu söze bir süre anlam
veremeyerek düşünmekten vazgeçtiği vakit Barış tekrarlamıştı. “Kaderinizi gördüm ve
kaderiniz geçmişte” demişti. Belki tam anlamıyla zırdeliydi.
Tartışmanın sonunda Lillian’ın yürüme isteği galip gelmişti, elbette Cenkte Aslı da
konunun kapandığını biliyordu. Karar Barışın olduğunda son sözü söyleyen hep o olurdu.
2
“Sadece on dakikalık yol abartmayın” dedi Lillian.
“Seninle yürüyünce yarım saate uzayan bir yol” diye karşılık verdi Barış.
“Benimle yarım saat yürümek seni sıkmaz umarım”
“Hayır, fakat dolunay var, Kurt Adamlar çıkmasın karşımıza” bir kaç gün önce
izledikleri bir filmi hatırlatıyordu, Lillian çok korkmuş ve Barışta onun gözlerini kapatmıştı,
parmaklarının arasından filmin yarısını ancak izleye bilse de sonuna kadar kalmakta ısrar
Barış ayak bileğine yediği tekmeyle hafif biracı hissetti, Lillian korktuğu zamanlarda
biraz fazla tepki göstere biliyordu. Şimdiyse korkmuş gibi davranan Barış “yürüsek iyi olacak
sanırım” diyordu. Eğilip ayak bileğini ovdu, pek çok kez fark etmişti bunu Lillian, Barışın
acı çekmesi gerektiği durumlarda kimi durumlarda tepkileri gecikiyor gibiydi, bazen de
gözlerinde gördüğü bir şeyler korkutuyordu onu.
Birlikte on Dakka uzakta ki evlerine doğru yola çıktılar, açık buldukları küçük bir
marketten bir şişe kırmızı şarap aldılar, sonuçta dolunay vardı.
Genç kadın filmi izlemek orunda bıraktığı için sevgilisinden özür diliyordu, bu
tür filmlere pek ilgi duyduğu söylenemezdi veya izlemesine engel olduğu için mi özür
dilemeliydi. Yalnız başına izleyemeyeceğini bilmesine rağmen izlemek istemiş yanında onu
da sürüklemişti ve sonuçta filmin yarısını izleye bilmişti.
“Dur biraz” dedi Barış, şaşırmış görünüyordu. “o korku sadece numara sanıyordum,
“Onun için bahaneye ihtiyacım yok” diye karşılık verdi Lillian.
“İşte bu konuda haklısın bütün sarılma haklarım sana ait. Seni başka bir filme
“Korkmayacağın bir şeylere ne dersin”
“Dolunayda, mm Portakal Adamlar?”
Bir an sonra söylediğine hiç anlam veremedi, neden söylemişti bunu? Kaosun sesini
hatırladı bir an için yeniden dehşete kapıldı.
3
Zamanı donduran, kulakları sağır eden bir ses duydu. Sonra zaman akmaya devam etti.
Birinci bölümü okumak için tıklayın.
Bir cevap yazın