Sizce sanat sadece , resim , müzik , sinema , heykel midir ? Güzel konuşmak da bir sanat değil midir ? Evet, hiçbir sanatçı ruhu beklemeden her insanın yapabileceği bir sanattır ”güzel konuşmak”
Şiir terennüm eder , şarkı söyler gibi konuşan kuş ağızlı insanlar tanıdınız mı ? Üsküdar tevekküllü Beyoğlu terbiyesi almış insanlar… Eski İstanbul ” Hanım teyzeleri , Bey Amcaları ” hatır sorarken siz nasılsınız Beyoğlu nasıllar diye ekleyenler hani…
Yüzyıllarca Türk dili ve tarihinin en güzel süreci , İstanbul Türkçesinin yaşandığı dönemlerdi . Bu gün çok az kişi de görülen ; ” Türkçesi bülbül kokan ” o muazzam dilimiz yaban dil meraklılarının ayakları altında eziliyor . Hal budur ki . istediğimiz kadar kültürlü ve donanımlı olalım eğer ki , kendi dilimizi özümseyememişsek bizi , biz yapan değerlerimizi karşı tarafa atıp aydınlanamamışsak , dilimiz işgal altında demektir .
Bir zamanlar mektup getiren postacıdan ”posta müvezzii” diye bahsedilirdi . ”bize mektup var mı ?” diye sorulan efendiden yok yerine ”gelecek var efendim” diye cevap alınırdı .
Göz aydına , tebriğe , başsağlığına, iadei ziyarete gitmek o günlerin hiç aksatılmadan yapılan adetlerinden idi. Hatta o dönemin evleri ahşap olduğundan ”güle güle oturun” cümlesini ”Allah yangından korusun” dileği tamamlardı . Esnaflıkta dahi bir usül vardı , tartıda hassas davranılır verilen ürünün üzerine bir miktar daha eklenir ”bu da cabası bereket versin efendim ” denilerek meslekte sadakate riayet edilirdi.
Sokaktan geçen satılara isminin yanına ”efendi” eklenerek seslenilirdi Günlük hayatta büyüklere sonsuz saygı duyulur , ikazlara hürmet edilirdi. Hasta bir kişi karşısındakine son derece nazik bir şekilde halini anlatmak için ” üzerinize afiyet bu gün biraz keyifsizim” diyerek kendi hastalığını başkasının üzerine sağlık olarak dile getirirdi.
Olası bir olumsuzlukta dahi birbirlerini kırmaya korkarlardı eski İstanbul insanları öyledir ki , kötü bir durumdan bahsederken , ”yüzünüze güller ” diyerek başlarlardı dertlerini anlatmaya … Baş sağlığına gidilirken bile , ”evlere şenliğe gidiyoruz” diyerek olumsuzluk perdelenirdi
Güne ” sabah-ı şerifleriniz hayrolsun” başlanır bütün aile fertlerine iyi dilekler sunulurdu . Gün bitene kadar süren bu iyi dilekler gün sonunda ise ”akşam-ı şerifleriniz hayrolsun” denilerek yenilenirdi.
Bu gün Türkçenin en güzelini öğreneceğimiz kaynakların azlığı aslında bizim dilimize yaptığımız en büyük ihanettir . Bir dilin en iyi konulması gereken ; televizyonlar , radyolar , gazeteler ve basın yayın kuruluşlarında bile gereken hassasiyet gösterilmezken biz dilimizin naifliğini unutmakta hatta dile yeni yabancı sözcükler ekleyerek başkalaşmış Türkçe ile büyüyecek olan nesle haksızlık etmekteyiz.
Bu güne dek dil sevdalılarının Türkçe dili için harcadıkları emekleri yok sayıp , tereddüt bile etmeden çağdaşlaşma adı altında dilimizi katlediyoruz . ne yazık ki bizler teknolojinin çağa kattığı tembellikle o şahane dili artık eski şiir ve şarkılarda bir masal gibi okuyoruz …
Eski istanbul ‘un görüntüsünün kirletildiği gibi dilini de saflığından ayırıp modernizim kılıfına sarıldığı çağımızda ; Yahya Kemal’in tek cümleyle özetlediği , ” Türkçe ağzımda annemin sütüdür ” diye kutsadığı dilimize ihanet ediyoruz …
İşte hal-i keyfiyet budur efendiler !
Bir cevap yazın