I
Hayatını renklerin mücadelesine adayan
Özgürlüğünü ayakkabı bağcığına bağlayan adam:
Mandela…
Biliyorum, çocukken renkli
Pastel boyaların olsaydı senin
Önce insanları boyardın renkten renge:
Siyaha, beyaza, sarıya…
Biliyorum.
Teninin siyahlığını kollarken
Kim derdi ki siyahtan nefret edeceğini?
Biliyorum Mandela.
Siyahtan nefret edip
Beyazın eylemciliğini de yapardın.
Saklama!
Renkli boyaların olsaydı senin de
Bir kalp çizerdin mesela.
Adına vicdan der
Ve tüm siyah kalemlerini kırıp
Boyardın en fanatik beyaza.
Hem de dörtnala
Siyaha koşan devrimindeyken
Yapardın bunu.
Hem de zıt renklerin eş anlamını
Öğretecekken yapardın bunu.
Biliyorum Mandela.
En militan beyazı severdin.
Koyu karanlık ormanı çizerken
Bir de yıldızı kondurup
Boyardın en beyazın da beyazına.
Keşke senin de boyaların olsaydı Mandela.
Ama sen hayatını tuval saydın
Ve kendinle birlikte boyadın insanları:
Siyahla beyaza.
Derken
Küçük bir çocuğun
Boyalı parmaklarının özlemini çekerken
Ve henüz o çocuk
Kardeşliğin resmini bitirmemişken
Gidiyorsun Mandela.
Her gidiş erkendi aslında.
O koyu karanlık ormanlardaki
Boyadığın yıldızın da sönüyor seninle.
Ve insanlık pusulasız…
Yolumuzu kaybediyoruz Mandela,
Ayrılıyor artık yolumuz.
Öyle bir haldeyiz ki şimdi
Öyle bir haldesin ki sen
Ölümün
Simsiyah kömürden çıkan
Bembeyaz dumanlar gibi
Ruhun da simsiyah bedeninden kaçan
Beyaz bir can gibi.
Özgürlüğünü bağlayan bağcıklar çözülüyor işte.
Siyahlar ülkesinde ötenin de ötesi
Simsiyah bir bembeyaz yükseliyor.
Mandela! Afrika’da tenler
Artık sensiz daha beyaz.
Ve zamanımızda
Yüreklerimiz sensiz daha siyah.
II
Kardeşliğin bayrağı dikilse
Üzerinde sen olurdun Mandela.
Teninin siyahı
Saçının beyazıyla…
Fakat
Bu ne çelişkidir böyle!
Elleri öpülesi çelişki,
Kardeşlik çelişkisi…
III
Ve yine dizeler gelip dayanır bebeğe
Siyah beyaz Mandela’yı selamlar gibi
Bebekler doğar
Siyah saçlı, beyaz tenli.
Siyah beyaz bebekler…
Mandela’nın belki de görmediği
Çok uzak topraklarda…
Bir cevap yazın