Tolstoy’un dediği gibi: ‘Tüm muhteşem hikâyeler iki şekilde başlar.
Ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir’.
London da bu formülü uyguluyor ve hepimizi genç bir adamın peşinden sürüklüyor
Ve bize anlatıyor: Neden’i olan Nasıl’ı bulurmuş.
Önünde saygıyla eğiliyor, iyi ki bu dünyadan bir Jack London geçmiş diyorum.
Elif Yalçın
Bir varmış bir yokmuş…
Martin Eden’da var olmakla yok olmak arasında şekillenen etkileyici bir hikâyeye tanık oluyoruz. İçine doğduğu sınıfın getirdiği yaşam koşullarını bile isteye, adım adım emek vererek her şeye ve herkese rağmen değiştirmeye çalışan genç bir adamın hikâyesi… Karanlıkta kör topal kendince ilerleyen bir adam. Sermayesi; mücadeleye alışkın pratik zekâsı, azmi ve sezgileri. Tek motivasyonuysa ona sürekli dayanma gücü veren aşkına kavuşma umudu. Amerikan rüyasına örnek bir başarı hikâyesi mi derseniz, başarının ve rüyanın tanımına göre oldukça değişken bir cevabı var bu sorunun. Kitabı ‘Amerikan rüyasına bir eleştiri’ ye indirgemekse, bence zamansız ve mekânsız gerçekliğine haksızlık olur.
Öyle bir kitap ki neredeyse beş yüz sayfanın ve yüz yıldan fazla bir zamanın ardından, okyanus ötesinden gelip aklınıza yerleşiyor. Eden’ın macerası alternatif sonlarla zihninizde devam ediyor. Bir yakınınızın yaşadığı sıra dışı serüveni başka bir yakınınıza anlatır gibi insanda keşke şöyle ya da böyle yapsaydı diye dertleşme isteği uyandırıyor. Bu yanıyla hep yaşayan bir karakter Eden. Günümüzün popüler kişisel gelişim yolculukları için üzerinde düşünülecek, mesai harcamaya değecek ilham verici bir örnek. Fark ettirdiği şu ki insanın kendi varlığına anlam yükleyen gerçek bir amacı var ise tüm hayatı bu amacın niteliğine göre yeniden şekillenir. Farkındalık anından sonra hedefe doğru geri dönülmez bir süreç başlıyor. Bu yolculuktaki mücadelenin yöntemi ise kişiye, onu kamçılayan umuda ve çaresizliğinin derecesine göre değişiyor. London okura düşündürtüyor: Karar veren herkes bunun gereğini yapabilir mi? Ya da herkes böyle büyük bir karar verebilir mi? Karar ve uygulama arasındaki ısrarlı ve tutarlı duruşun kaynağı nedir? Kişinin karakteri mi amacı yaratır; amaç mı kişiyi bu şekilde dönüştürür? Hangisi neden, hangisi sonuç?
Kafası karışanlara basit bir başlangıç öneriyor London. Elinde ne varsa ondan, bildiğin yerden başla. Eden ilk adımını kendisine ödünç verilen iki kitabı okumaya çalışarak ve dişlerini fırçalayarak attı. Alışkanlıklarını sorguladı. Farklılıklarını, eksikliklerini tespit etti. Elektriğini, suyunu, uykuda geçen saatlerini amacına yönelik olarak kullanmaya başladı. Bir irade ortaya koydu ve hedefine kilitlendi. Varmak istediği yer ile artık olmak istemediği yer arasındaki mesafede kendini keşfetme yolculuğunu oluşturdu. Devrimi başlatan şey aşktı. Ancak, bu aşk Eden’ı beraber yaşayan iki kişiyi düşünmeye değil tam tersine temelinde kendi varlığını sorgulatan bireysel ve toplumsal düşüncelere itti. Kimdi ve nereye aitti? Bu soruların cevabını bulmaya çalışırken ait olduğu ortamdan,insanlardan, sınıfının günlük hayatından koptu. Ruth, ulaşmak istediği mertebenin ete kemiğe bürünmüş idealize haliydi. Onu hakketmek, onun yanında, onunla aynı seviyede yer alabilmek için yaptıklarıysa herkesin özellikle artık içinde yer aldığı yeni sınıfın kolay kolay gösteremeyeceği bir samimiyeti içeriyordu… Sonunda, bizi şaşırtacak bir dizi olaylar silsilesinin ardından Eden’ın çaresizliğiyle başbaşa kalıyoruz. Asla teslim olmayan ve her türlü bedeli ödeyen bu genç adamın içine düştüğü yalnızlık hüzün veriyor. Yaşadığı hayal kırıklığıyla bir farkındalık daha yaşayan Eden bu kez onu tüm dünyadan koparan yeni bir anlam krizine sürükleniyor ve kendi yöntemleriyle herkesle ve herşeyle hesaplaşmaya başlıyor…
Orta halli, sınıfını ve kurallarını kabullenmiş bir beyaz yakalı olarak Eden’in mücadelesine hayran kaldım. Şikayetlerimize ve tüm yorgunluğumuza rağmen hizmet ettiğimiz vahşi kapitalizmin ‘yalan dünyası’ ve vazgeçilmez parçası ‘algı yönetimi’, görüyoruz ki o zamandan bu zamana hala geçerliliğini koruyor ve Eden’la bizi aynı paydada buluşturuyor. Neticede, düzene başkaldıran presip sahibi bu karakter içimizi ısıtıyor ve acı bir gülümsemeyle keşke tanışsaydık dedirtiyor…
Bir cevap yazın