‘Uzak’ bir şiiri,sakladın sandıklara…Masum Çocuklar Ansiklopedisi.Büyümüş, kirlenmiş,kirletilmiş.
Mısır tarlalarının yanından yürüyor,sakalı uzamış,başında ‘öteki’
Sonra orta yaşını geçmiş bir adam,tarlaları gösteriyor;evin tül perdesinde mum ışığı ve rüzgar.Buralar güzel, diyor;yemyeşil olur yakında…
Ölmüş gibi gelmiyor,kitabı yarısında hala bekletiliyor;kaybediyor okuduklarını,sonra zamanı…
Esneklik halinde.
Bembeyaz oluyor çiçek yaşlıları…Tek başına kalınca anlıyorsun,hüzün olağan bir durum oluyor.
Kıymetli uykular dilsiz ulaklar…
Kapı aralıklarında sesler.
Biz o evde ‘korku’ saatleri döndürdük.kendimizi ve karşımızdakini…Boşluğa koştuk,ateş bir dost oluyordu.Işık ümit.Korktuğumuz içimizde büyüttüğümüz,elle tutulur değil,hayal elle tutulur…
Hiç ummadığın kötülükler,temiz adalardan geliyor,kara duman…Hayal kırıklığı sıradan.
Odalarda dinginlik.Camlarda görünen:Kurumuş bir şelale.Sessizliği gül,kerpiç kokusunda çeviren çocuk…
Bir maden hikayesi bulunacak,yatağın köşesinde.Okunulacak,beğenilecek ilk ümidi;cesareti o ‘an’ olacak.Akşam benliğimizi,odamızı kaplayacak.Kalın perdeler çekilecek,sokak lambalarının turuncu ışığında.
Zaman avucunda.Taş,ellerini kanatmış,keskin tarafları var.İlmek ilmek dokuyarak kötülüğü;kullanırdı,değiştirirdi çocuk anlamlarını:a,b,c,ç,d,e…
Issız savaşçılar.Büyük bir yoğunluğun içinde,şehirlerde silahları korkuları.Kaçmayı bırakmıştı o,ölüme…Dinçti sabahlarda.Rüyalar mücadelesi olmuştu;uyandığında günü bitiriyordu;savaşı başkaydı…
Konuşulanları susuyordu.Yaşam üzerine tartışılan ne varsa,bahsi açılan her konuda,yel değirmenlerine yoruyordu kendini.
Sevgi tüketmekti,karşındakini.Issızlığı kalabalıklaştırır;dolu dolu içirirdi benliği.Karşılıklı tükenmek.
Çöl rüzgarı kumları biriktiriyordu üzerine.İnsanlar için çabalamanın boş olduğunu düşünüyordu,çölden önce.
Bilmediğin bir şehre gireceksin.Gece.Bilmediğin bir eve,sonra yabancı bir yatağa uzanacaksın,tek başına.Nem çocuk dünyanda muamma;yosun,deniz kestaneleri,dalgaların öfkesi de öyle.Korsan olduğunu yutturan adam,bir gülümseme şimdi kişisel tarihinde…
Anlamları düşündü.Kendine has anlamı olan zamanı,sonra insanoğlunu.Sıcak iklimlere çekilmiş bir şair şöyle demişti:”Dili,ilk orada kırdım.”
Anlamsızlığı sevdik bizde.Ülkeler aradık,kuşların tek ve karmaşık renklerle uçtuğu maviyi…
Sonu-hep ‘ölüm’ dedim,istem dışı-hep kendini ele veriyordu,birden çok anlamsızlığıyla,bir açıklık yaratıyordu.
İmge savaşları,ıssız şehirlerde.Korkuyla başlayan kesik kesik tümcelerle.Nerdeyse bir kıta oluştururcasına…Düşünmeye yol aldıran;sıradan olmayan melodi.Kendini zehirleyen hikayelerin adamı geldi sonra…Bütün dünyanın kirini emdikten sonra,masumiyeti aramak ‘gürültüsüyle’
Sonsuzluğu,kırmızı çimenliklerin üzerinde kazanmak istiyorlar.Onlar zırhlarıyla,akılsızlığın hizmetkarları.Kırık,dökük gövdeleri,kanayan gül tohumları dikeni hepsi!
Bir cevap yazın