Oğlum,
Kimsenin beni dinlemeye tahammülünün kalmadığı şu zamanlarda yaralarımı sarmayı denersen sana minnettar olurum. Serçe olduğum zamanlardı. Menekşelerimi gözyaşlarımla kuruttuğum, akrep ve yelkovan üst üste geldiğinde sevindiğim zamanlar… Şiir doluydum. Birileri beni anlasın için, kalabalıklar arasında çırpınıyordum. Duygularım boyumu aşıyordu. Rutubet kokusunun başka kaç kokuyu daha bastırabileceğini hesap ediyordum. O zamanlar iyikilerim bile rutubet kokardı.
Bir gün kendi dünyasını kurtaramadığını ama benim öte tarafımı dert edindiğini söyleyen bir hanımla kesişti yollarımız. Kapı kapı umut dilendik birlikte. Başkalarının üzerinde taşıyamadığı sıfatları o hanıma yükledim. Hiç şikayetçi olmadı bundan. Ben de onunla ziyaret ettiğim hiçbir evden hayal kırıklığıyla ayrılmadım. Yine de gözyaşlarım mütamadiyen düşmek anını kolluyordu.
Bir bayram sabahı öldü annem. Bir daha hiç dirilmedi. Yine ara ara kalp masajına devam ediyorlar ama umut yokmuş. Kalmamış umut. Annem hayatta olsa ”Al da, gel.” derdi. Onun felsefesine göre her şey elde edilebilirdi, yeterince paran varsa. Madem öyle ben neden annesiz kalmıştım? Bunu onunla hiç paylaşamadım. Onu dinlemekten konuşmaya fırsatım kalmazdı. Şimdi ben konuşuyorum, o duymuyor. Neyse. Sana Allahın çiçek dağıttığı zamanlarda payıma düşenlerden de bahsedeyim.
Bir kenara çekilip , bu dünyanın münasebetsizliklerini anlamaya çalışırken delirdim bir ara. Delirmek devadır, oğlum. Delirince insan olmaya başlarsın. Delirdiğimin ertesi günü çıktı baban karşıma. Allahın ”Yalnız delirmene gönlüm razı değil, al bununla birlikte delir.” dediğini duydum. Allahın sesi çok güzel bu arada.
Öylece duruyordu hayatımın ortasında. Vazgeçişlerimin, kaza namazlarımın, onurlu hatalarımın, siyah pardesümün, yarım kalmış kitaplarımın, çığlıklarımın, uzun otobüs yolculuklarımın, dualarımın içinde bir şeyleri daha anlamlı hale getirmek ister gibi duruyordu. Sesi tanıdık ve sıcaktı. Sakalını sıvazlarken bir şeyler başarıyor gibiydi. Bir rüyanın gerçek oluşuydu. Ekonomik krize, küresel ısınmaya, savaşlara, cinayetlere, enflasyon oranına rağmen insan kalabilmişti. Bil ki, baban şiir gibi bir adamdı. -Sana bazı şeyleri hissetirmeden veda etmemeliyim. ”Söyleceklerim yarım kaldı, geri döndür beni.” denmez Allaha. Ayıp olur.- Ne olmuştu da benim içindi, bilemiyorum. Sonuçta bir ilah eliyle seçilmişti. Az şey değil. Allah biliyordur, Ona soracağım. Beni kalbiyle tanıştırırken biraz hasar aldığını söylemişti. Ama elleri temizmiş.
Annenin kısaca ömrünün bir fragmanını geçtiğimize göre sadede gelelim. Bugün ben de senin karşına ağır yaralı, parçalanmış biri olarak çıktım oğlum. Tanıştığımız gün vedalaşacak olmamız çok garip. Benim dünyaya gözlerimi açtığım hastanenin tuvaletinde, seni kaybetmiş olmanın verdiği acıyı ölsem unutamam sanıyorum. Bendendin, benimdin diye biliyordum. Yanılmışım. Ben bile benim değilmişim. Hiçbir hükmüm yokmuş, hiçbir uzvuma. Seninle ilgili hiçbir şeyi geride bırakmak istemediğim halde, bende senden zerre bile bırakmamak için kürtaj odasına alındım. Canım acımasın için narkoz verdiler. Boş laf. Oysa seninle böyle vedalaşmak zorunda kalmak hiç eskimeyecek bir yara açtı bende. Yokluğunun acısını her hücremde hissediyorum. Seninle birlikte çocuk yanlarımı da kaybettim. Ama sanma ki, böyle bittiği için değersizleşti bizim yarım kalmış hikayemiz. Rahmime düştüğün ilk andan şu zamana kadar bana çok güzel sıfatlar, tarifsiz duygular kazandırdın. Sen bir kayıpla on yıl yaşlanmış bir annenin, hiç büyüyemeyecek oğluydun. Öte taraflarda bir yerlerde tamamlanmasını yürekten istediğim hikayemin başrolüydün. Sıradan hayatımın en anlamlı yanıydın. Seni hep ve çok seveceğim oğlum.
Annen
Bir cevap yazın