Kirli saçlarıyla yağmurda damlaları yıkarcasına mevsimleri ağlatırdı…
Sol yanı yerini koca bir empati vadisine armağan bırakmıştı,
Ne bir hediye, ne bir yakınlık, ne bir aşk ne de bir ses isterdi…
Sükut kesilmişti her bir yanı, minnet yükü kendisine oldukça ağır gelmişti,
Ne bir kelam, ne bir selam, ne bir belam ne de bir alem isterdi…
Eli, gözü, gönlü oldukça doymuştu her türlü menfaate, hem de hiç birini tatmamış iken…
Arzu ettiğini bulamamıştı; buldum dediği ise ansızın kendisine minneti hediye ederek terk ederdi kendisini…
Bu yüzden hiç bir şey istemezdi sonu minnetle sonuçlanacağı şüphesinden…
İşkil doluydu hisler bahçesi,
Kuruntular ritminde dans ederdi her bir ilgi odak noktası,
Sessizdi, derindi, gizem yüklüydü yine de kimse bunu görüp de neyin var diyemezdi, kendisi de istemezdi, o, kırık cam parçaları içinde kıvranan gönüller görürdü hep…
Bu nedenden dolayı, insanları ayakta duran iskeletlerini değil; başını yastığa koyunca yıkılmış duyguların enkazı altında can çekişen maşuklar görürdü…
Herkesin gördüğünü görmezdi, kendisinin gördüklerini ise kimseler göremezdi, o gördüğünü anlardı ve onlar için onlarla beraber göz yaşlar dökerek kurardı ilkbahar mevsimlerini, hem de bir bütün olarak bir mevsim yaşamamış mevsimsiz duygularıyla…
O, ağlayan bulutların kendilerini terk eden yağmur damlalarını değil; damlalar içerisindeki sevgi hasretine binaen ayrılık yolculuğun sonunda olan ıslak bir efsunlu tebessümler görürdü…
O, sadece damlalara minnet’kardı; kirli saçlarıyla ıslandığı yağmur damlalarıyla minnet kirini atardı…
-Gürsel Özkır