· Doktorlar ikilem içindedirler: Ya hastayı öldürmekten korktukları için ölüme terk ederler ya da ölüp kalır korkusuyla onları öldürürler.
· İnsanların eşyalarından kullanmak zorunda kalması bir mutsuzluk. Kullanma bozuyor, hatta bütün güzelliğini yok ediyor. Nesnelerin en soylu görevi seyredilmektir.
· Peki şimdi, nereye gidiyorsun?
· Bütün mesafeleri yok ederek ilerliyor da ne oluyor?
· Daha başka bir şey öğrenmek ister misiniz?
· Size bir yardımda bulunabilir miyim?
· Kendisine bir şey söylememi ister misiniz?
· Cebinize sığanı kafanıza, kafanıza sığanı da cebinize sokmayın.
· Hayali belleğimden silinecek mi? Nasıl?
· Saçma hayal gücü beni nerelere sürüklüyorsun?
· Yarıda mı kaldı? Evet insanoğlu olaylarda ve yazgısının değişikliğe uğradığı durumlarda doğuştan gelen kederi ve sevinci için gıda aramaktan başka bir şey yapmıyor. Aynı biçimde, doğuştan sahip olduğumuz durum ya keder ya da sevinçtir.
· Beklenmedik görüntü mü? Beklenmedik olmayan hangi görüntü var ki? Görüntülerin mantığı hangisidir?
· Rastlantı! Rastlantı dünyanın gizli ritmidir, rastlantı şiirin ruhudur.
· Tanrım, günlük binlerce ufak tefek şeyi, biz insanlar ne büyük acılara, ne büyük mutluluklara dayanıyoruz, çünkü bu acılar ve mutluluklar küçük olaylardan oluşmuş büyük bir sis tabakasına bürünerek geliyorlar. Yaşam bu işte, sis. İşte yaşam bir nebülözdür.
· Bir şey bulmak acaba bu mu? Birisi aradığı görüntüyü bulduğu zaman, bu, görüntünün arayışı sezinleyip ona doğru gelmesi değil midir? Amerika, Kolomb’u aramaya çıkmış olmasın!
· Bize ne ad verirlerse adımız odur. Homeros zamanında insanların ve nesnelerin ikişer adı vardı. Birisi insanların takdıkları ad, öteki de tanrıların verdikleri ad.
· Günlük yaşantımın tatlı görüntüsü bana kulak verecek misiniz?
· Kadınlar her zaman, görmeseler de kendilerine bakıldığını ve bakmadan da görüldüklerini bilirler.
· Milita est vita hominis süper terram. Savaş insanoğlunun yeryüzündeki yaşamıdır.
· Mantık bir parça rastlantısal, biraz beklenmedik değil mi?
· Yaptığımız hamleden vazgeçmek yok diye anlaşmamış mıydık?
· Oyun sırasında insan neden dalıp gidemezmiş? Yaşam da bir oyun mu, değil mi? Alea iacta est. Olan oldu, peki yarın ne olacak? Yarın Tanrının günü, dün kimindi?
· Ne yaptım da iş bu raddeye geldi?
· Yaşam bir oyun mu, yoksa bir eğlence mi? Öyleyse insanın kendisini şöyle ya da böyle eğlendirmesi de ne oluyor? Madem oynuyorsun birader, iyi oyna.
· Peki niçin kötü oynayacak mışım? İyi oynamak ne, kötü oynamak ne? Niçin şu taşları oynattığımızdan başka bir biçimde oynatmıyoruz?
· Evet, aşk doğduğumuz zaman bizimle birlikte doğuyor. Niçin küçültme eki sevgi belirtiyor? Yoksa aşk, sevilen nesneyi küçümsüyor mu? Peki nedir aşk? Aşkı kim tanımladı? Tanımlanan aşk, aşklıktan çıkar. Peki sevmek için yeterli olan nedir? Yürekler ne denli çok birbirine bağlanırsa, düşünceler o denli birbirinden ayrılırlar mı acaba?
· Bütün bu günlük ve anlamsız olaylar; vakit geçirdiğimiz, yaşamı uzattığımız bütün bu tatlı söyleşiler dünya tatlısı sıkıntıdan başka nedir ki?
· Mantığı dünyaya insanoğlu koyuyor. En üstün sanat, rastlantı sanatıdır.
· Her yasa bir ritim yasasıdır, ritim de aşktır.
· Ritmin bilimi matematiktir; aşkın duygusal anlatımı müziktir.
· Yazgının yollarını kim bilir?
· Hiç kimsenin buyurmaması saçmalıktır. Kimse buyurmazsa, kim boyun eğecek? Bunun olanaksız bir şey olduğunu anlamıyor musunuz?
· Kararlı bir adım atmak ne demektir bilir misin?
· Yaşamımızın bu akıntısı altında, onun içinde, ters yönde akan başka bir akıntı var; burada dünden yarına gidiyoruz, orada yarından düne gidiliyor. Bir anda hem örülüyor, hem çözülüyor. Ve arada bir öteki dünyadan, bizim dünyamızın içinden esintiler, buharlar ve hatta gizemli gürültüler bize kadar geliyor. Tarihin derinlikleri bir karşı- tarihtir, izlediği tarihin ters yönünde bir süreç. Yeraltı ırmağı denizden kaynağa gider.
· Ruhun kendisi, aşktan ve ete kemiğe bürünmüş acıdan başka nedir?
· Günah olmayan bilgi, bilgi değildir, akılcı değildir.
· Nasıl? Bundan daha iyi ne var? Asla iyi olamayacağımızı anlamıyor musun?
· Aşkta yenme ya da yenilme aynı şey .Öteki mi? Öteki kim? Yoksa öteki ben miyim?
· Bir insanın aşık olmasıyla, aşık olduğunu sanması arasında ne fark var?
· İnsan iyi olarak doğar, doğal olarak iyidir; toplum onu bozar, yoldan çıkarır….
· Çünkü benim anarşizmim bu işte, tam olarak bu, her bireyin karşısındakiler ödün verdiği, başkaları mutlu olduğu için mutlu olduğu anarşizm..
· Yaşamın tek öğretmeni yalnızca yaşamdır, bunun yanında pedagoji hiç kalır. Yaşamak yalnızca yaşayarak öğreniliyor ve her insan yaşamın çıraklığına yeniden başlamak zorunda.
· Yalnızca iki tür miras var: düşlerin mirası, düş kırıklıklarının mirası ve yalnızca ikisi biraz önce karşılaştığımız yerde, mabette karşılaşıyorlar. Çünkü düş ve umut, düş kırıklığını anıyı doğurur, öte yandan düş kırıklığı ile anı da düşü ve umudu doğurur .Bilim gerçektir şu andır.
· Ruh yalnızca gözyaşları halinde ortaya çıkan bir kaynak. Gerçekten ağlayıncaya dek, insan bir ruhu olup olmadığını bilmiyor.
· Fizyolojik yaşamdan daha gerçeği yok. Söz, toplumsal bir üründür, yalan söylemek için yaratılmıştır. Toplumsal ürün olan yalandır. Tek gerçek, konuşmayan ve yalan söylemeyen fizyolojik adamdır.
· Aşkı ortaya koyan kıskançlıktır.
· En iyi diplomatlık Senyora, diplomatça oyunlara başvurmamaktır, özellikle benimle.
· Derler ki, en kötü hakaretler, hiçbir amaç gütmeden yapılan hakaretlerdir.
· En büyük kabalıklar isteyerek yapılmadı dediklerimizdir ve kabalıkların kabalığı ise tanıdıkların karşısında dalgın olmaktır. Herhangi bir şey unutulurmuş gibi, istençsiz unutmalar demek çok budalacadır. İstenmeden unutmak her zaman kabalık sayılmıştır.
· Bir yolculuğa çıkacağını söylemekle neyi demek amacındaydı?
· Sözünün eri insanlar önce bir şey söylerler, sonra bunu düşünürler, en son olarak da yaparlar, bir kez düşündükten sonra, sonuç iyi olurmuş, kötü olurmuş…Sözünün eri kişiler bir kez söyledikten sonra düzeltelim, bu sözden dönelim demezler. Ve o da uzak ve uzun bir yolculuğa çıkacağını söylemişti bir kez. Uzak ve uzun bir yolculuk! Niçin? Ne için? Nasıl? Nereye?
· Ben sevmeyi seninle öğrenen ben ne yapabilirdim? Acının ve karşılık görmeyen sevginin ne demek olduğunu bilmiyor musun yoksa?
· Peki sizin sınıfınızdaki insanlarda nasıl bu işler? Bizim sınıfımızda mı? Boş ver! Böyle lüks işlere kalkışmayız bizler..
· Rol yapmak hepimizin hoşuna gider, Küçük Bey, hiç kimse kendi değildir, başkalarını yaratılarıdır.
· Gerçekten insan çirkinleştiğini, yaşlandığını anlamaz mı sanıyorsun?
· Evlilik en iyi ,belki de tek felsefe okulu olmasın?
· İnsansal çalışma kollektif olur. Kollektif olmayan bir çalışma ne sağlamdır, ne de uzun ömürlü….
· Hollanda asıllı bir yazar, her erkeğin nasıl tek bir ruhu varsa, bütün kadınların yalnızca tek bir ruhu, birbirinin aynı ruhu, kollektif ruhu olduğunu yazıyor. Kadınlar, erkeklerden çok birbirlerine benzerler, çünkü hepsi tek ve aynı kadındır..
· Kafa yürek ve mide başkalarının zekâ , duygu ve istenç dedikleri, ruhun üç yetisi. Kafayla düşünülüyor, yürekle duyumsanıyor, mideyle seviliyor.
· Gerçek hiçbir deneyin dönüşü yoktur. Kendisini güvenceye alıp, gemileri yakmadan bir şeyin üstünde deneme yapmak isteyen bir insan, kesin bir şey öğrenemez. Kendi uzuvlarından birisini kesmemiş bir cerraha, deli olmayan bir ruh doktoruna kendini asla teslim edemezsin. Şu halde, eğer psikoloji öğrenmek istiyorsan, evlen.
· Evet, kuşkulanmak düşünmektir.
· Düşünmek te kuşkulanmaktır, kuşkulanmaktan başka bir şey değildir.İnsan kuşkulanmadan inanabilir, bilebilir, düşleyebilir; ne inanç, ne bilgi, ne de imgelem için kuşku gerekmez, hatta kuşku bunları yok eder, ama kuşkulanmadan düşünmek olanaksızdır. İnancı, bilgiyi ve statik, dingin, ölü olan her şeyi dinamik, tedirgin ve dipdiri düşünceye dönüştüren kuşkudur.
· Havlamak için yoluna çıkan her köpeği durduracak olursan, hedefine varamazsın.
· İnsan, yaşam hayvanlığının yükünü yükleyeceği hayvanlar olmasaydı, insanlığına ulaşabilir miydi? İnsan , atı ehlileştirilmemiş olsaydı, soyumuzun yarısını sırtında taşımayacak mıydı? Evet, uygarlığı size borçluyuz. Ve kadınlara. Ama belki kadın da başka bir ehlileştirilmiş hayvan değil mi? Kadınlar olmasaydı erkekler olurlar mıydı?
· Yiyip bitirmek gerek. Karıştırmak gerek. Özellikle karıştırmak, her şeyi karıştırmak. Uykuyu uyanıklıkla, düşü gerçekle, özünü sahteyle karıştırmak; bütün her şeyi tek bir siste karıştırmak. Yiyip bitirmeyen, karıştırmayan alay hiçbir işe yaramaz. Çocuk trajediye güler, yaşlı adam komediye ağlar. Çünkü kinle dolup taşan pek çok insan, kinini tatmin ettikten sonra kin ile tedavi olmuş, kurbanına karşı merhamet, hatta sevgi bile duymuştur. Kötülük bizi kötü duygulardan kurtarır. Ve çünkü suçu yasa yaratır.
· Evet ikinci doğum, gerçek doğum, hep ölümlü olduğumuz için ölüm bilinci acısıyla doğmaktır. Eğer sen, kendi kendinin babası oldunsa, kendi kendinin oğlu da oldun.
· Sanatın en iyi kurtarıcılığı, insana var olduğunu unutturmasıdır. Hayır, sanatın en iyi kurtarıcılığı, bir insanın var olduğundan kuşkulanmasını sağlamasıdır.
· Düş gören bilinçli insan mı, yoksa düşün kendisi mi? Peki ya, düş gören, kendisinin var olduğunu düşünde görürse, ne olur? O kendini rüyada gören bir insan olarak mı vardır, yoksa kendisi rüyada görülen birisi olarak mı vardır?
· Peki niçin aldanıyor muşum? Hangi konuda aldanıyorum? Nerede yanıldığımı gösterin bana. Bütün bilinen bilimlerin en güç olanı, hiç kimseni kendi kendini tanıma bilimi olduğuna göre, benim yanıltılmış olmam ve intihar etmemin, talihsizliklerimin en mantıksal çözüm yolu olmaması kolay kabul edilebilir, ama bunu bana kanıtlayın.
· Tanrı, bizimle ne yapacağını bilmedi mi öldürür bizi.
· Siz benim kendim olarak kalmamı, sisten çıkmamı, yaşamamı, yaşamamı, yaşamamı, görmemi, duymamı, dokunmamı, hissetmemi, acı çekmemi, ve ben olmamı istemiyorsunuz; demek istemiyorsunuz?
· Yaratan kendini yaratır ve kendini yaratan ölür.
· Bir kurgusal yaratı, bir düşüncedir, bir düşünce ise her zaman ölümsüzdür.
· Ruh, öleceğini anlar anlamaz mahzunlaşıyor ya da heyecanlanıyor, ama beden, sağlıklı bir bedense korkunç bir açlık duyuyor.
· Var olup olmadığımı kim bilebilir? En az insanın kendisi..Var olup olmadığını en az bilen insanın bizzat kendisidir..Yalnızca başkaları için vardır…
· İnsanoğlu ne acayip hayvan! Onun ne istediğini bilmenin yolu yoktur, kendisi de bilmez. Bir nesneye bir ad verdiği an, o nesneyi artık görmez olur, taktığı ya da yazılı olarak gördüğü adı yalnızca duyar. Dil yalan söylemesine, olmayanı uydurmasına ve karıştırmasına yarar. Ve onda her şey başkalarıyla ya da kendi kendisiyle konuşmak için birer bahanedir.Dil insanı ikiyüzlü yapmıştır.
· Şimdi ne olacak sana?
· Onun içindeki konuşan ve düş gören nerede olabilir ki?
· Belki de yukarılarda, tertemiz dünyada, yeryüzünün yüksek yaylalarında, insanların kutsal dedikleri, Eflatun’un gördüğü o tertemiz, rengârenk dünyada, saf insanların ya da hava içerek, eter soluyarak arıtılmış insanların bulundukları, değerli mücevherlerin döküldüğü yeryüzü kubbesinin altında.
Mustafa Kemal Gültekin
Bir cevap yazın