…Düzen bir kahkahayla bozuldu.
-Anlıyorsun değil mi? Kötülüğü asla bir iyilikle yenemezsin. Kötülük her zaman daha büyük bir kötülüğe kaybeder. Sen de bu vakitler de oldukça kötüsün, Cebrail.
Cebrail, Mikail den bir dağ yapması istedi. Zirvesine çıkıp sesin geldiği yöne bakındı.
Bilinmeyen yerin(!) diğer ucu. Azrail, karanlığın üzerine oturmuş. Ateşli kayıp meşaleden zaman elin de. Ağzında kara bir şarkı mırıldanıyordu ki üzerinde ki gözleri fark etti. Sırtını dikleştirdi. Göğsün de ki ateşi harladı.
Başını izin verir gibi önüne eğdi, Cebrail. Konuşmasına müsaade etti, Şeytanın
-Bu, kazanılacak türden bir savaş değil. Düşünsene henüz, pürü pak gelen olmadı. Niceleri de böyle gelecek. Eylemin özünde, hareketin içerisinde kötülük olmazsa olmazdır. Bunca olan, nasıl başladı. İkimiz de biliyoruz. İyilikle değil. Kurgunun aktörleriydik. Benim ki sandığın gibi sıradan bir isyan değil. Başka bir yaşam. Yaşam hakkına saygı. İntihar eden birinin fikrine karışmamak. Aksine kötülüğü tartıştırmak.
Cebrail, dağın zirvesindeki karlardan avucuna doldurup yukarıya attı. Gökyüzü yok, yer çekim kuvveti de. Kartopu yükselmedi, alçalmadı. Karanlığa seslendi. Karatahtanın üzerinde ki tebeşir izi gibi görülüyordu ses.
– Biz, onlara düşünme hakkı verdik. İyiliği ve kötülüğü düşünmeleri için zaman ve mekan verildi.
Sese ayağıyla bastı, ezdi. Söndürdü sesi İblis.
– Sadece onlara mı? Biz neden düşünmedik. Bizim neden bir zamanımız yok. Şunların haline bak. Orospular, gaspçılar, tecavüzcüler, diktatörler. Bunların hepsini kendi akıllarıyla mı yaptılar. Kitaplarınızla ve şu anlamsız laf kalabalıklarınızla. Dua. Onları kötülüğe tahrik ettiniz. Sonra da bütün suçu bana attınız. Hayatım da bir kez bile elma yememiş biri olarak tadını bilmediğim bir zıkkımı neden bu düşkünlere yedireyim. Ben neden tadını bilmiyorum. Sen hiç elma yedin mi Cebrail. Ya da şarap içtin mi? Bana bunlara ihtiyacın olmadığını söyleme, bizleri besleyecek bir şeyler yapıla bilirdi. Mesela şu siyah elbiseli kadınlar bekaretlerini “Oğlu” için saklıyorlar. Burada senin için bir şey yapılabilirdi. Beni baştan çıkartacak bir tek iyilik yapılamaz mıydı?
Şeytan, kaşlarını çattı ve Azrail’e ölümden acı baktı.
-Bir çocukla bir anne ne kadar zaman geçerse geçsin bir çocukla bir annedir. Azrail, kafasını önüne eğdi ve Cebrail’in arkasına geçti. Karanlığın altından çığlık sesleri geliyordu. İçine baktı. Allahın ışığının kör ettikleri, İsrafil’in borusunun sağır ettikleri, an içersinde kötülük düşünmüş affedilecek olan bütün peygamberler, nil nehri, iki ayrılan ay, marangozcular ve taştan putlar.
-Bütün ordun bu mu? Bununla bir yengi elde edebilirsin asla zafer kazanamazsın. Bırak onları, hala dönüş var. Herkes öldü. Gizlenecek, kaçacak yer kalmadı.
Karanlık, kızgın bir at gibi kükredi, burnundan nefesini verdi. Şeytan, sakin olması için boynunu okşadı. “gizlenmek ve kaçmak mı? Evet, bir zamanlar öyleydi. Artık şimdi, neden! Herkes burada olduğuna göre kaçmak yok. Sınırlarını kaldırıyoruz. Cenneti ve cehennemi birleştiriyoruz. Zebanilerden ikisi Adem ve Havvayı getirdi. Adem’in, başı gövdesinde, kolları ve bacakları yok. Havva’nın, saçları yolunmuş, sağ memesi kesik. İkisini de ortaya attı ve “hadi sevişin, yeni dölleriniz dökün” kahkaha attı. Cansız bedenler kıpırdamadı. “Alın hadi cennetinize ve yeniden nefes verin”
Cebrail bir tüy koparttı ve üzerlerine attı. Tüy ikisini de sardı ve yükseldi.
-Ölecekler, alınları bir okla değil yazıyla parçalanmış olanlar. Burada dualarla değil öfkeyle gömülmüş olanlar, kendi mezarını elleriyle bulanlar, belirsiz kıtaların fatihleri, elleri ve ayakları çiviyle delinmiş, omuzları kadar geniş yolda tek başla yürüyenler. Taşlarla başları yarılanlar. Vakit geldi. Burada hakkımızı bizim olanı alma zamanı geldi. Cebrail, çekil önümüzden.
Büyük bir gürültü koptu. Cebrail sesin geldiği yöne doğru baktı. Şeytanın, iblisleri sırat köprüsünü yıktılar. Beyaz kanatlı melek – Cebrail- havalanacaktı ki şeytan konuşmaya devam etti.
-Artık iyilik ve kötülük kalmadı. Ölümden ve yaşamdan başka hiç bir şey yok. Son geçiş yeri yıkıldı. Hadi avut onları. Vaatler de bulun, cenneti anlat. Kurumayan pınarları ve masmavi gökyüzünü, bakire kızları, kelebekleri ve meyveleri. Bu köprüden önce son çıkış Cebrail. Yok ol. Ya da bize katıl. Kötülük değil bu, sadece hepimizin ayaklarının dibine kırmızı halı serilmesi gerektiğinin izahı.
Cebrail; Yorgun, yoksun ihtiyar bir dilenci gibi iki büklüm oldu. Karanlıkta, bir el, kağıt parçası uzattı.
Oku!
Sadece yüzün var senin, kalanın nerede? Yok mu bağlandığın yalan, hiç mi düş! düşmedin, nasıldın benim bulunduğum yerde? Sen, sorular sormaya mahkum, kendi bedeninin mahpusu, geldiğin bir yer yok senin! Görmek bazen bir kör gibi, duyamamak yıldızları ağamamak. Geçtin yanımda durmayı çoktan, çoktan istedin, çoktan geçtin..
Herkes gençti senin çağında, kaç gencin ölüsü, kaç şairin sırtında ağrı.. Öldü olduranı her çağın.
Aşağıdaysam şimdi, dibindeysem duvarın, yukarıda oturuyorum da demektir…
Bir cevap yazın