Şu Kız Erman’ın havasını görseniz şaşırırsınız. Ne kadar da gururlu ve mutlu. Kırk yaşında adama yakışıyor mu hiç demeyin. Yanındaki Ekrem biraz mutsuz. Erman’ın çizgili öğretmen tişörtü ve kumaş pantolonuna bakanla Ekrem’in tepeden tırnağa marka kıyafetlerine bakınca önyargılarınız tam tersini söylüyorsa da olayımız biraz farklı.
Kız Erman artık neredeyse kimsenin hatırlamadığı bu lakabı ne konuşmasından ne tavırlarından dolayı aldı. Şimdi baksanız, hafif çıkmış göbeğini saymazsak dümdüz, her Türk erkeği kadar 174 cm 85 kiloluk kendi halinde bir Edebiyat Öğretmeni işte. Amma velakin Erman’ın ayakları 37 numara. Lise sondayken bir erkeğe hiç yakışıyor mu bu ayaklar deyip onu kız yapmışlardı da her itirazında daha şiddetli bastırdıklarını görünce susup kuzu kuzu kabul etmişti kız olmayı. Bütün hikaye bu kadar. Okul bitip mesleğe başladıktan sonra üniversitenin olduğu şehirden de memleketinden de uzak bir ilçeyi atanalı beri de Kız Erman diyen kalmadı zaten ona.
Yaz tatili için memlekete geldiğinde çarşıda karşılaştığı Ekrem’le birbirlerine hal hatır sorduktan sonra yapacak daha iyi bir şeyleri olmadığından Ekrem’in pastaneye oturup hasret gidermeye karar verdiler.
Ekrem’le Erman liseden arkadaşlar. Lisedeki acımasızlığı kalmamış Ekrem’in. Esnaf olup müşteriyi memnun etmeye çalışa çalışa kibarlaşmış yıllar içinde. Garibanlığı da kalmamış tabi. Erman’a kız lakabını takan da hala unutmayan da o. Oturunca bu sefer acımasızca değil de muzipçe sordu “Nassın kız? Anlat hele” diye. Erman kızaracak gibi olduysa vazgeçip sadece “40 yaşına geldik yahu bırak artık şunu” dedi. Garson çayları masaya bırakırken bu muhabbeti duysa da bunu belli etmemeye karar verdi. O esnada içeri bir aile girdi, iki çocuklu, biri kız biri erkek.
Hem Erman’ın hem Ekrem’in gözleri çocukların ayaklarına takıldı. Işıklı ayakkabılar yanıp sönüyor, çocukların ahenksiz koşuşturmalarına renk katıyordu. Ekrem “Yeniden moda oldu bunlar, Murat abi satıyor” dedi. Yıllar önce onların ortaokul yıllarında moda olmuş, onlar gibi parası olmayan çocuklar -ki sınıfların neredeyse tamamı – parası olup ışıklı ayakkabı alanlara gıptayla, kıskançlıkla, hasetle, nefretle ve diğer bir çok şekilde bakmışlar, rüyalarında okuldan eve, evden okula ve çarşıya kadar ışıklı ayakkabılarıyla uçarak gitmişler, bu moda bitince de çok sevinmişlerdi. İkisi de o günlere döndü.
Ortaokulu farklı şehirlerde farklı okullarda okumuşlardı. Ekrem “bizim sınıfta sadece Hayrettin’de vardı ışıklı ayakkabıdan” derken Erman araya girdi “bizde Burak’ta vardı sadece, hem sınıfın en yakışıklısıydı hem de ışıklı ayakkabısı vardı. Puşt” Beriki devam etti “Hayrettin’in tipi nasıldı acaba?” Erman lafa girdi tekrar “Burak yüzünden ortaokul aşkımla konuşamamıştım. O da Burak’ı seviyordu” yüzü al al oldu ama Ekrem’in aklı hala Hayrettin’deydi “Şimdi karşılaşsak mesela, ışıklı ayakkabı giyse tanırım ama kundurayla çok zor” O sırada Erman’ın telefonu çalmaya başladı. Masada duran telefonun ekranında Hayrettin ismi akmaya başladı beriki şaşkın gözlerle bakınca açıklama ihtiyacı hissetti. “Okuldan arkadaş, matematik öğretmeni”. Ekrem hala şaşkın “Soyadı ne?” El cevap: “Yılmaz.” Bunun yüzünü görmeliydiniz önce allak bullak sonra hayal kırıklığı sonra şüpheyle karışık bir merak. “Benimkinin soyadı Yıldırım’dı”
Sonra bir sessizlik çöktü. Çaylarından ikisi de gürültülü birer yudum alırken Ekrem’in gözleri parladı. “Aslında Murat abide büyük numaraları da var herhalde…” Işıltı, anında Erman’ın gözlerine geçti ama hemen söndü. “Bu yaştan sonra…” Ekrem üsteledi “Ne var yaşımızda yahu?” Sonra da bir cevap beklemeden ekledi “Kalk kalk, hemen şura zaten!”
Murat abi yılların esnafı, öldüğünde dükkanı kimin açacağını düşünüyor. İkisini birden görünce sevinip hemen çay söyledi ama kendileri için ışıklı ayakkabı baktıklarını öğrenince pişman oldu çay söylediğine. “Yalnız çocuklar” dedi kırk yaşındaki adamlara “Bunların en büyük numarası 40” Erman’ın gözlerinde havai fişekler patlarken Ekrem 44 numara ayakkabılarına baktı ve ne diyeceğini bilemedi. Erman hevesle “Benim ayaklarım küçük Murat abi. 37 numara versene. Varsa Spidermanli olsun. Benim oğlan çok sever onu.”
Ve işte şimdi tekrar Ekrem’in pastaneye döndüler.
Şu Kız Erman’ın havasını görüyorsunuz değil mi? Ne kadar da gururlu ve mutlu. Kırk yaşında adama yakışıyor mu hiç demeyin. Bakın şimdi de yanındaki Ekrem biraz mutsuz. Ekrem’e doğru nasıl da döndü muzip muzip. Ayakkabılarını peş peşe basıp ışıklarını yaktıktan sonra göz kırptı. “Nassın kız?”
Bir cevap yazın