Anıların gün ipine serildiği
bir yazdı
büyüdük biraz daha
içimize serpilen tuz yanığıyla
.
çatlamış dudaklarımızla bildik
yankısız gece çığlıklarını
fısıltıyla günü bekleyen
sadece biz değildik
.
“hiç değişmemişsin” dedin eğilerek bakışlarıma oysa
herşeyin çılgınca değiştiği evreni
en iyi sen tanımlardın
saatlerce anlattığın kuantum
ve büyük patlama masalı
.
bardakta hala sıcak
gülüşüne değen çay
sözlerinin hançeriyle
kesilmiş dil
daha onmamışken
ne çabuk gittin
.
denize varamayan nehrin umduğuyla bildim seni
ölüme yatmış hastanın düşleriyle
sesime çarpıp kırılan dağ koyağı
çavlanlar doğuruyordu
.
hayal ettiğimiz dünya bu değil
çocukların sere serpe düşlere boyandığı
bozbulanık bir gök yansısı
güneşe tutulmuş ay
bir kandilin ışığına görümlü
adımı seslenişin
.
kederin gün kurusu imgesi
kıyıya vuran gölgen
baktıkça uzuyordun kumlarda
ne çabuk gittin
Bir cevap yazın