‘‘ Kapat şu perdeyi dedim sana, güneş gözüme giriyor.’’
‘‘ İyi,’’ dedi Şükran sakin bir ses tonuyla. Sağ eliyle tuttuğu koyu mavi kadife perdeyi kapattı. Fakat perdeyi tam kapatamadığından güneş ışıkları arsızca içeriye sızdı. Bu kadarcık aydınlık bile Erhan’ı rahatsız etti, yatakta huzursuzca kıpırdandı. Gözlerini açmadan kollarını birbirine kavuşturdu, karısına arkasını dönerek yatmaya devam etti. Şükran’ın onu yataktan kaldırma girişimi başarısızlıkla sonuçlandı.
Karısı hâlâ ayakta, pencerenin önünde duruyordu. Tam kapanmayan perdenin küçük aralığından sokağı seyrediyor ve bir zamanlar severek aldığı perdeyi okşuyordu. Üzerinde ince askılı yıkanmaktan rengi solmuş ipek bir gecelik vardı. Ayaklarına platform topuklu, önünde kırmızı tüyleri olan fantezi terliklerini giymişti. Gerçi artık tüyleri yer yer dökülmüş, eski gösterişini kaybetmişti, ama yine de kadın onları giymeye devam ediyordu. Terliklerin dışından taşan kirli çatlak topukları bakımsız ayaklarını ele veriyordu. Odada belli belirsiz bir ses duyuluyordu kadının eli perdenin üzerinde gezindikçe. Bu ses içini ürpertiyordu Erhan’ın. Dışarıdan gelen ve odaya birdenbire dolan sesler bu sesi bastırınca birden rahatladı.
Öğle sıcağında kendi halinde aylak aylak dolaşan ve gölge bir yer arama çabasında olan sokak köpeğinin ağlamaklı inleyişi sokakta yankılandı. Sırf eğlence olsun diye, sersem adamın teki okkalı bir tekme savurdu zaten açlık ve susuzluktan perişan olmuş hayvana. Köpek aldığı bu darbeyle yere savruldu. Yerde acı ile kıvranmaya başladı. Şükran her şeyi gördü, oralı olmadı. Erhan duyduklarıyla ilgilenmedi. Nasılsa duymak istemediği sesi duymuyordu artık. Bütün sokakta kimse hiçbir şey duymadı ve görmedi. Kanlı gözleriyle çaresizce etrafına bakındı hayvan. Yerden acı ile kıvranarak kalktı, güçlükle yürüyerek oradan uzaklaştı. Köpeği tekmeleyen adam hayvanın bu haline güldü. Güldükçe genzine yapışan tükürükleri yere savurdu. Sıcak hava yüzüne çarpınca güneşe lanet okudu. Keyfi kısa sürmüştü.
Sonra, apartmanın ince duvarlarını delip geçen gürültülere kulak kabarttı Erhan. Bir kapı kapandı, bir çocuk ağladı. Bir adam duşa girdi, şarkı söyledi. Bir kadın kulağı ağır işiten annesine gazeteden haberleri okudu bağıra bağıra ve aniden tüm bunlar hiç olmamış gibi yerini sessizliğe bıraktı.
Erhan perdeleri düşündü ve onlardan ne kadar çok nefret ettiğini. Evi tuttukları, eşyaları seçtikleri o gün aklına geldi. Her şey o kadar aceleyle olmuştu ki, aynı güne bir sürü iş sığdırmışlardı. Ne çok mağaza gezmişlerdi akşama kadar. Neden bu kadar acele ettiklerini anımsamaya çalıştı. Anımsayamadı.
Oradan masayı, buradan sandalyeyi, başka bir yerden koltukları sipariş etmişlerdi. Eşyaları yerleştirdiklerinde ise mobilyalar birbirine uymamıştı. Onca şeyi pazarlıkla ucuza aldıklarından değiştirme şansları da olmamıştı. Erhan bu baş döndürücü alışverişe daha fazla tahammül edememiş, evin geri kalanı için tüm seçimleri Şükran’a bırakmıştı. Bu perdeler onun seçimiydi.
‘‘ Tam kapatamadın perdeyi, ’’ dedi Erhan. Sanki tek derdi perdenin kapatılmasıydı. Sesindeki tonlama bunu çağrıştırıyordu. Şükran biraz daha çekiştirdi perdeyi, fazla çekmiş olacak ki perde asılı olduğu yerden çıktı; aşağıya doğru kaydı, kadının ayaklarının yanına bir yığın olarak düştü. Yere düşerken ince bir bulut halindeki toz zerrecikleri etrafa yayıldı. Kadın birkaç kere öksürdü kesik kesik. Güneş, artık sadece ince bir tülün kapattığı pencereden yatak odasına girdi.
‘‘ Beceriksiz sende, ’’ diye söylendi Erhan yerinden kıpırdamadan.
Şükran, üzerinde neredeyse iki parmak toz birikmiş tuvalet masasının altındaki küçük pufu çekti ve oturdu Erhan’a karşılık vermeden. Karşısındaki aynada yüzüne baktı. Yüzündeki çizgileri her ayrıntısına kadar seçebiliyordu bu aydınlıkta. Gözlerinin etrafında sıralanmış ince uzun, derin çizgiler canını sıktı. Makyaj çantasını aldı, içinden fondöteni çıkardı. Bir yandan fondöteni yüzüne sürerken diğer yandan da akşamki tartışmalarından bahsetmeye başladı.
Erhan, akşamdan beri vızıldayan ve yerini bir türlü tespit edemediği sivrisineğin sesini yeniden duydu. Kulaklarını o delirtici vızıltıya verdi. Karısının sesi birden sivrisineğin vızıltısına dönüştü. Şükran şöyle diyordu artık: vız vız vız vız… Sonra nerede okuduğunu hatırlamadığı bir bilgi geldi aklına, sivrisineğin ısırdığı kolundaki kırmızı kabarcığı kaşırken. Dişi sivrisineğin çıkardığı belli sayıdaki ses titreşimleri, erkek sivrisineklerin eşlerini seçmelerini sağlarmış, böyle bir şeydi. Karısına kulak kabarttı, karısı dişi bir sivrisinek olsaydı kesinlikle onu seçmezdi. Zira ses titreşimleri ruhunu sıkıyor, onda kusma isteği uyandırıyordu. Onu bir an dişi bir sivrisinek olarak düşündü. En iri ve en tombulu o olurdu diğer dişi sivrisineklere kıyasla. Kan emmeye bir türlü doyamazdı ve uçarken de kendini kaldıramazdı, bu durumda hareketi yavaş olur ve kıvrılmış bir gazete parçasıyla rahatlıkla işi bitirilebilirdi. Kendi kendine güldü. Erkek bir sivrisinek olsaydı, eş seçiminde ne kadar şanslı olurdu ayrıca. Yapacağı tek şey sesleri takip etmekti nihayetinde. Ve doğadaki diğer tüm erkek canlılar, insan dışında, doğru eşi bulmak için türlü yeteneklerle donatılmışlardı. Ne kendisinde ne de hemcinslerinde bunların hiçbiri yoktu. Ne kadar zavallıydılar!
Dikkatini vızıldayan sivrisineğe verdi bir süre. Yakınlarında bir yerde uçup duruyordu. Emdiği kanın tadına doyamamış olacak ki, Erhan’ın koluna kondu birden. Tam da bu anı bekleyen adam, tek bir vuruşla sineği yok etti.
Şükran, aynanın karşısında makyaj yapmaya devam ediyordu ağır ağır. Bana inat yapıyor diye düşündü Erhan. Makyajdan nefret ettiğimi biliyor, onun için bu kadar boyanıyor bana inat. Neden hâlâ burada sanki? Böyle giderse akşama kadar oradan kalkmayacak. Akşam böyle konuşmamışlardı. Sabah erkenden demişti Şükran.
Sivrisineğin sesi kaybolduktan sonra, Şükran’ın vızıltıları daha çok duyuldu. Birden, ‘‘Vazgeçtim ben, ’’ dedi arkasını dönerek. Bunu net olarak işitti Erhan. Vızıltılar kelimelere dönüşmüştü tekrar. O anda gözlerini açtı, yatağın içinde doğruldu. Kadınla göz göze geldi. Şükran’ın yüzü bir palyaçonun yüzüne benziyordu bu haliyle. Erhan’ın daha çok midesi bulandı. ‘‘ İyi,’’ dedi aniden yataktan kalkarak, ‘‘ Giden ben olurum.’’
‘‘ Şimdi mi? ’’ Gözlerini açarak sordu kadın.
Bütün o konuşmaları, tartışmaları, kavgaları şakaydı sanki.
‘‘ Umurunda değil, değil mi? ’’ diye sordu Erhan yanı başına gelerek.
Omuzlarını silkti Şükran, süslenmeye devam ederken.
‘‘ Madem öyle…’’ Cümlesini tamamlamadan odadan çıktı , mutfağa gitti. Bir bardak su içti, bardağı tezgâha bıraktı, sokak kapısını açtı, yataktan kalktığı gibi çıktı, gitti. Ayakları çıplaktı.
Bir cevap yazın