İlk seferindeki gibi tat alınır mıydı âşıktan? Sevgilinin eskisi oluyor, ilk defa birinin gözlerinin içi gülünce de yenisi doğuyor aşığın yüreğinde. Doğrusu, aynı bakıp farklı şeyler görmek yalnızca aşığın işi. Aynı gözler bir başkasında arıyor kendini ve kendi yolunda kaybediyor aşığının izini. Böylelikle her yeni günle beraber başlıyor aşığın işi. Önce “günaydın” sonra bir, iki, üç…
Âşık ağız dolusu konuşuyor “Seni seviyorum” diyor sonra devam ediyor.
“Sevdikçe azaltıyorum seni. Tükendikçe son damla su gibi susuyorum sana ve tekrar tekrar… “
Tekrar tekrar yapsa da usanmaktan uzak ne vardı dünyada? İnsan sahip oldukça azalıyor, eksik kaldıkça yanıyormuş. Ya tutkun oluyor ya da yoksun. Dengeli bir hal ararken kendini yalnızlıkta mahzun, boynu bükük bulduğunda aklında çakan şimşeklerle beraber kalbine dönüş yolu uzak yollarda da böyle yaşlanıyor. Aşığın halini gören ve aşktan yanmış olan da bu yoldan dönerken soruyor aşığa,
“Niçin uzaksın böyle kendine? Şiirin son satırına sığmamış kelime gibi mahzun, çıplak ve sabisin yine. Üzülme. Bir satırdan diğerine düşerken yalnız sana ait olanlar kalır yüreğinde.”
Bir cevap yazın