Kendinizi ifade etme biçimi olarak yazıyı tercih etmeniz hangi zamana dayanıyor? Yazmaya nasıl başladınız?
Yazmak, benim için “Hayatı Anlama Çabası”dır.
Lise yıllarımda Edebiyat öğretmenimin yorumuna göre, edebiyat sınıflarının neredeyse en iyi kompozisyon yazanıydım. Fakat buna rağmen hiçbir zaman aklıma bir yazar olabileceğim gelmemişti. Ancak öğrenmeye, okumaya, kendimi anlamaya olan merakım ve birikimim beni yazarlığa taşıdı.
Uzun yıllardan beri Zen öğretisi üzerine çalışmalar yaptığınızı biliyoruz, Zen nedir?
Zen, her şeyi yerli yerine oturtmaktır. Zen; dağınık zihni düzenleme, düşündüğünü düşünme, çok yönlü görme, bazen hiçbir şey yapmadan çok şey yapmaktır. Zen bir yolculuktur; karmaşanın ardındaki düzeni keşfetmektir. Zen, doğa ve evren yasalarıyla uyumlanma bilincidir.
Dinler üzerine yazılmış kitaplarınız var. Hem Kur’an-ı Kerim hem de Tevrat üzerine bir inceleme yapmışsınız. Neden dinler? Ayrıca, Zen bir din midir?
Öncelikle Zen bir din değildir, bir yaşam bilgeliğidir. Kendimi herhangi bir dine mensup görmüyorum. Bütün inançlara eşit mesafede yaklaşan biriyim. Çünkü her birinde farklı, bazen de benzer önemli bilgilerin olduğunu görüyorum. Dinler konusunda yaptığım bu çalışmaların temelindeki amacım insanı daha iyi anlamak, dinlerin insan üzerindeki olumlu ve olumsuz etkilerini farkındalığa taşımaktır. Bunun en önemli nedeni insanların, inançlarının ne olduğu hakkında bilgi sahibi olmadıkları gibi merak dahi etmemeleridir.
Son kitabınız “Bilinçteki Sıçramalar” bilinç ve rüya üzerine. Bu kitabınızda okuyucuya vermek istediğiniz mesaj neydi?
Bizler kendi hayatlarımızı yaşadığımızı sanırken başkalarının hayatlarını yaşıyoruz!
Bilinçteki Sıçramalar kitabı gerçekten bilinçte bir sıçrama yaptırabilecek içeriktedir. Zaten kitabın ismi de bu içerikten dolayı kendiliğinden oluştu. Bence “İnsan bilinci yaşamın maestrosudur!” İnsan kendi bilincinin ne kadarının farkındaysa o kadarını anlar ve yaşar. Yani kaderimizi tayin eden şey bilincimizin seviyesidir. Bizler, kendi hayatımızı yaşadığımızı sanırken aslında farkında olmadan başkalarının, bizim için çizdiği hayatları yaşıyoruz. İşte son kitabımda bunun ne olduğunu; genetik kod hafızamızın, kolektif alt hafızamızın ve bireysel alt hafızamızın hayatımızı nasıl etkilediğini anlatmaya gayret ettim. Dış ve iç uyaranların bizi nasıl etkilediğini, bilincimizin, rüyalar yardımıyla nasıl düzeltilebileceğini ve bu doğal kaynaktan nasıl faydalanabileceğimizin izini sürmeye gayret ettim. İnsanların kendi rüyalarını psikanalitik yönden nasıl çözebileceklerini gerçek rüya yorumları üzerinden örneklendirdim.
Günümüz toplumunu, yani günümüz insanını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Günümüz insanı son derece “Ben” merkezli yaşamakta. Dünya’yı hatta evreni, sanki kendisi yaratmışçasına davranmaktadır. Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamakta, daha çok daha çok tüketmektedir. Yaşamını vermek üzerine değil de almak üzerine kurgulamaktadır. Para, en önemli tanrısıdır! Ve birçok şeyi onunla çözebileceği yanılgısı içindedir. Ruhunu maddenin emrine sunmuş Yaratıcı’nın varlığını unutalı çok olmuştur. Günümüz insanı maddeyi önemsedikçe onun kölesi haline geldi. Fakat bir durumun en uç noktası yeni bir başlangıcı da beraberinde getirir. İnsan maddeyi sonuna kadar deneyledi ve huzuru için onun yeterli olmadığını da yaşayarak gördü.
Artık şimdi yeni bir dönem bekliyor insanoğlunu: Bu da, maddenin ve ruhun mutlak bir arada olması gereğidir.
Yazılarınızda “Evrensel Anne” modelinden bahsediyorsunuz. Bu tam olarak nasıl bir annelik?
Bu soruyla biz kadınların yarasına parmak basmış oldunuz!
Biz kadınlar; dünyaya gelmesine aracılık ettiğimiz, fakat bize ait olmayan çocuklarımıza öyle bir mülkiyet koyduk ki, diğer çocukları ötekileştirdik. Bunları iyi bir anne olma adına yaptık ve adını da sevgi koyduk. Kendimiz dâhil herkesi kandırdık. Çünkü aslında biz, gerçek sevginin ne olduğunu bilmediğimiz için kendi komplekslerimizi, yetersizliklerimizi, özlemlerimizi, rekabet duygumuzu, egomuzu onlar üzerinden tatmin etmek istedik. Onların, büyümelerine, sorumluluk almalarına müsaade etmedik ve hep bize muhtaç bıraktık. İşte bütün bu tutumlar “dişi” bir annenin tutumlarıydı. Oysa evrensel anne olma bilincinde üreyerek çoğalmanın bir önemi yoktur. Zihinlerin döllenmesiyle, gelişmesini sağlıklı kılmanın önemi vardır. Bu evrensel çapta kapsayıcı bir bilinç alanıdır. Bu bilinç seviyesinde benim, senin çocuğun ayrımı yoktur. Tam tersine, insanlığın ruhsal ve fiziksel gelişimindeki kalitatif değerler söz konusudur.
Sıklıkla dile getirdiğiniz kavramlardan ikisi rüya ve bilinç. Sizce rüya nedir, insanı nasıl etkiler?
Rüya, duygu dünyamıza ait olanın açığa çıkmasıdır. Bize, bizden haber getiren ve bizi, bize en iyi anlatan tarafsız, sansürsüz, objektif yansıtan bir aynadır. Dolayısıyla ruhsal iyileşmeyi sağlamak, sorunlarımızla başa çıkmak, detaylara hâkim olmak, bir konu hakkında senteze ulaşmak için doğal bir kaynaktır. Bilincimizin nerede ve ne kadar işlediğini gösteren, ölmeden ölmeyi deneyimlediğimiz bir alandır. Bilincimizi ancak akıl, bilgi, sezgi, irade, algı ve düşünce gibi yeteneklerimizin işletilmesiyle geliştirebilir ve içselleştirebiliriz.
Rüyaların bilinçle olan ilişkisine gelince: Beynimizin ana kumanda merkezinde yer alan epifiz bezi karanlıkta çalışmaya başlar. Bu salgıların içinde çok önemli kimyasallar bulunmaktadır. Örneğin bunlar; serotonin, asetilkolin, pinolin, karbolin, melatonin, dimetil triptamin gibi kimyasallardır. Asetilkolin kimyasalının öğrenme ve hafızanın güçlenmesinde önemli bir katkı payı vardır. Melatonin aynı zamanda büyüme hormonudur. Çocuklara ninni söylerken “uyusun da büyüsün!” ifadesinin bu kimyasalla yakından ilişkisi bulunmaktadır. Kısacası bu kimyasallar vücut fonksiyonları, sinir sistemi, hücre hafızası, öğrenme ve büyüme gibi işlemler üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. İşte, gündüz yaşadığımız olayların bilinçaltımızda nasıl bir etki bıraktığının farkında olmazsak; bu yaşantılar düzensiz, karmaşık bir şekilde ve söz konusu kimyasalların da katkısıyla bilinçaltımıza kalıcı bir şekilde yerleşirler. Şayet bilincimizi sağlıklı işletebilirsek bunlar da olumlu bir şekilde yerleşeceklerdir. Dolayısıyla uyku, gece devreye giren epifiz ve bu merkezde aktif olan bir takım kimyasallarla rüya ve bilinç iç içe hareket etmektedir. İşte Bilinçteki Sıçramalar adlı kitabımda bu konunun öneminin anlaşılmasına gayret ettim.
Yeni bir kitap hazırlığınız var mı?
Şimdilik araştırmalarıma devam ediyorum. Elbette ki dördüncü kitabımı yazmayı düşünüyorum. Öncelikle uzun yıllarımı alan mevcut olan üç kitabımın* okuyucular tarafından okunmasını bekliyor ve biraz da özlenmek istiyorum.
Sizi televizyon programlarında konuk olarak sıklıkla izliyoruz. Pekiyi, size bununla ilgili herhangi bir teklif geldi mi? Televizyon programı yapmayı düşünüyor musunuz?
Evet, bir programın sürekli konuğu olmam istendi, fakat şimdilik düşünmüyorum. Eğer bir gün bir program yapacak olursam da, bu programın kadın bilincini yükselten bir program olmasını tercih ederim.
*Kur’an-ı Kerimin Apocrypha’sı CBN Yayınları 2010 /Nimet Erenler Gülkökü
İnsanlığın Apocrypha’sı CBN Yayınları 2012/ Nimet Erenler Gülkökü