Bir oda. Nasıl bir oda? Fark eder mi? Peki, dolu bir oda. Hem de öylesine dolu bir oda. Her an –hiç beklemediğiniz bir an- birisinin çıkıp uyumsuzluğu, göz kamaştırıcılığı –ama giderek kör ediciliği- ile sizi uyarabileceği, fakat henüz böyle bir uyarının gelmediği –ulaşamadığı- dolulukta bir oda.
Belki de, iç içe geçmiş, iç içe geçmesi arzulanan böylece tek bir oda görüntüsü veren iki ayrı oda. Yahut iç içe geçmesinden değil de, birisi bomboş olduğu, ya da dolu değil de kalabalık olduğu için, dopdolu bir tek oda var-mış gibi görünen bir oda. Bir tek oda.
Odada iki KİŞİ.
Odada iki İNSAN.
Odada bir KADIN, bir ERKEK.
Fark eder mi?
Peki nedir, bu iki insanı, bir odada biraraya getiren? Oda mı? Hiç değil. Oda bu iki insan biraraya gelsin diye vardır asıl. Onca emek, onca çaba bunun içindir. Oda bunun için yapılmıştır. Temeli bunun için atılmıştır, duvarlar bunun için çıkılmaktadır, sonunda çok güzel bir çatı konulsun istenmektedir. Ve her şey sırf bu yüzdendir: Bir oda, hiç yıkılmamasıya, tüm emek, tüm çaba bunun için –Kaç kişi tarafından, kaçlarca kişi?-
Peki nedir, bu iki insanı, bir odada biraraya getiren?
ERKEK: Seni Seviyorum.
KADIN: Seni Seviyorum.
Sevgidir. İki insanın yüzlerinden, gözlerinden, seslerinden, kısacası her hallerinden sevgiyi görebilmekteyiz artık. Sevgiyi, iki insanda, dışarıdan ama emin, görebilmekteyiz ya da sadece görmekteyiz. Fark eder mi?
Ve biz bu iki insanda sevgiyi görürken inanırız ki; sevgi yaşamdır ve yaşam sevgidir. İnandığımız için görürüz, inandığımız gibi görürüz ve görüp de inanırız. Odanın duvarları yükselmektedir, artık bir çatı ha kondu, ha konacaktır.
Konan çatı altındaki odada iki insan –bir kadın, bir erkek- birbirleriyle, birbirlerinin sevgisiyle yaşamaktadırlar. Artık sevgileriyle yaşamaktadırlar. Birbirleriyle, birbirlerini sevdikleri gibi yaşamaktadırlar.
Artık sevgiyle yaşamak:
KADIN: Seni seviyorum.
Ve bu tek cümleye yüklenen:
(Yaşamak artık senin sevginle, senin sevginle yaşamak. Emeğim artık senin sevginle. Her yere taşıyabileceğim, herkese gösterebileceğim sevgi, senin sevgin. Gözlerinde gördüğüm yaşama, sesinde duyduğum çığlığa, ellerinde dokunduğum birliğe senin sevgini taşımak, senin sevginle taşınmak. Yaşam, o güzel yaşam; emek, o kutsal emek. Senin sevginle şimdi daha güçlüyüm.)
ERKEK: Seni seviyorum.
Ve bu tek cümlede gizlenen:
(Yaşamak artık senin sevginle. Senin sevginle yaşamak. Emeğin sadece benim için. Her yere taşıyabileceğim, herkesde görebileceğim sevgi, artık senin bana sevgin. Gözlerin bana bakıyor, sesin benimle konuşuyor, ellerin sadece bana dokunuyor. Artık senin sevginle yürümek. Yaşam, o güzel yaşam; emek, o kutsal emek. Senin sevginle şimdi daha güçlüyüm.)
KADIN: (Senin sevginle şimdi daha güçlüyüm, inançlı bir yaşama. Yaşama bir sevgi daha katmaya. Çocukların gözlerinde büyüttüğüm, şimdi senin sevgin. Çocukların inanabileciği bir yaşama şimdi bir sevgi halkası daha eklemek için, sevginle.)
ERKEK: (Senin sevginle şimdi daha güçlüyüm, inanmaya kendime yaşamda. Yaşama bir halka daha eklemek için, sevginle.)
KADIN: (Sevgi, devamlı büyüyen bir umut şimdi. Yaşama ve geleceğe uzattığım bir büyü çiçeği.)
ERKEK: (Sevgi, devamlı büyüyen bir umut şimdi. Ellerinle bana uzattığın, yaşama ve geleceğe uzanabileyim diye.)
Bir oda. Hiç yıkılmamasıya. Odada bir kadın, bir erkek birbirlerini sevdikleri gibi yaşamaktadırlar ya da yaşadıkları gibi sevmektedirler. Fark eder mi?
Bir cevap yazın