Puslu bir akşam vaktiydi. İstenilen ödevi yetiştirme çabasındaydım. Soğuktan buz tutmuş ellerimde,
kalemim ve kağıdım vardı. İnsanlarda hava kadar buz gibiydi. Soru sormaya çekinen gözlerim insanlardan
kaçıyordu. O kadar hızlı adımlarla ilerliyorlardı ki; -Afedersiniz, bir şey sorabilir miyim? Demek için onlara
eşlik ederek adımlarımı hızlandırmam gerekiyordu. Topladım onca cesaretimi, dilimin bağını çözdüm.
Onlar hızlandıkça sorularım bir hayli peşlerinden koşuyordu. Sizce ayrımcılık nedir? Şey peki; ayrımcılık
en çok hangi konularda yapılıyor? Ardarda sorduğum soruların cevaplarıda hızlıydı. Taksimin tam orta
yerinde. Yaşlısı, genci, çocuğu, işçisi, dilencisi… Hepsine yönelttim sorularımı. Onlarla yemek yedim,
onlarla şarkı söyledim, onlarla sustum… Hepsi bir yere yetişme çabasındaydı. Kimseye durun, bana vakit
ayırın diyemezdim. Hepsine eşlik edip cevaplarımı topladım. Bir baktım ki, yazdıklarım kağıdı doldurmuş,
üstüne ses kaydı bile almışım. Karanlık çökmüştü iyice. Gökyüzünde ki sis araba farlarından iyice
görünüyordu. Oturdum, bir hüzün çöktü. Ellerim kalemi tutamaz haldeydi. Yazdıklarıma baktım onlarla
yüzleştim. Ne kadar çok ayrımcılık yapılıyormuş oysa ki… Ne kadar çok şikayet , ne kadar çok bıkkınlık
varmış. Acaba dedim… Gözümün önünden şerit gibi geçen yaşadıklarım, beni de o insanlardan biri gibi
yapıyordu. Yıllar önce sırf kadınım, sırf başörtülü değilim diye giremediğim işler, reddedenler… Fiziksel
engelli bir çocuğun öğretmeni tarafından sırf yürüyemediği için geri zekalı muamelesi görüp , diğer
öğrencilerden ayrıştırması… Kiminin bahsettiği ırk ayrımcılığı, kiminin kadın olduğu, kiminin erkek. Örfler,
adetler, yaşam tarzları, zevkler… Hepsi o kadar çok vardı ki, neden bu kadar ayrımcılık yapıldığını
düşünmeden edemedim. Benim için artık konu ödevden, ayrımcılıktan çıkmıştı. Büyük bir mesele haline
gelmişti. İnsanlar neden bu kadar ayrımcılık yapardı? Sorular birbirini kovalıyor, bu sefer onlar bana
yetişmeye çalışıyordu. Dini inançlar, çalışma durumları, siyaset hepsi ayrımcılık için önemli konulardı.
Çalışanlar haklarını koruyamamaktan şikayetçi, sırf erkek veya kadın olduğu için fazla maaş
uygulamasından, alt üst ilişkisinde ki saygının korunamamasından, kişiye göre muamele
uygulanmasından… Şuan ön yargılarımızdan, kibirli insan olmaktan vazgeçemediğimiz sürece hep bu
durumlar devam edecekti. Adil bir dünya istiyorsak önce kendi içimizde adil olmamız gerekiyordu.
Empati kurmadan bunu yapabilmemiz mümkün değil. Ayrımcılığa maruz kalan insanların yaşadığı,
hissettiği onca iğrenç duyguların bir gün sizin de yaşayacağınız gerçeğini kavramanız gerekiyor. Aslında
bu nesiller boyu takip ediyor. Büyüklerimizin, onların da büyükleri… Bizler yetiştirilme tarzımıza göre
onlardan örnek alıyoruz. Onlarla yetişiriz. Akıl başa gelince bunun seçimi bize kalmıştır fakat,
alışkanlıklar, gördüklerimizden ve öğretilenlerden kopmak o kadar kolay değil. Şuan belki bir şey
değiştiremeyiz fakat: ileride bu durumları yaşatmayacak güzel bireyler yetiştirebiliriz, öğretebiliriz, ahlaklı
çocuklar büyütebiliriz. Şuan değil ama, geleceğe çicek açtıran, baharlar getiren, adil bir dünyayı bizim
çocuklarımız inşa edebilir.
‘diye sözlerimi yazmıştım. Ödevimin son hazırlıklarını yaparken, ağzımdan çıkan buharlarım bir yandan
da yüzümü ısıtıyordu. Derin bir nefes alıp sözlerimi noktaladım.
GELECEK BİZİM, GELECEK HEPİMİZİN
Bir cevap yazın