Uyan karanlıkta olan, yanı başındayım!
Üçüncü Bölüm
Avcı
Karanlık gecede dolunayın ışığında kendini ayinine vermiş yitik bir adam. Her dolunayda olduğu gibi, Barış dolunayda kaldırımı sahiplenmiş gibi oturuyordu. Sahiplenme ona mı aitti, kaldırım tarafından sahiplenilen kendisi miydi?
Gecenin bütün dolunaylardan tek eksiği Alaaddin’in Barış’ı ilemiyor olmasıydı. Bunu gizli yaptığını düşünen Alaaddin karşısında ki adamın kendisini izlediğinden haberdar olduğunu bilmiyor, Barışsa bu durumdan gizleyemediği bir zevk alıyordu. Bunu bildiğini Aladaddin’e asla söylemedi, yalnızlığı ister gibiydi bu gecelerde, her hücresinde bunu istediğini söylerdi kendisine sorsanız, söylediği bu olsa da kendisini önemseyen birisinin olmasından duyduğu memnuniyeti en azından kendisinden gizleyemiyordu.
Barış bu durumda asıl inanılmaz olanı görmüyordu, görmemek için başını başka yöne çevirmesi yetiyordu ona. Alaaddin’in yaşını gücünün sınırlarını ve onu izleme yöntemlerini (bir binanın tepesinde, sokağın en uzak ve en karanlık köşesinde, çoğu zamansa ona bakma gereği duymadan ikisinin de birbirini göremeyeceği bir yerlerde olurdu) tarafsız bir bakış açısıyla onu fark etmesinin mümkün olmadığını anlardı. Sonuçtaysa bunu fark edebiliyor olmasının şehrin bir diğer garipliği olduğunu düşünürdü veya daha fazlasını.
Bu gece farklıydı, şehrin üstüne çöken karanlıkla birlikte diğer herkes gibi oda bu gece kan aktığını anlamıştı. Bu Alaaddin’in yokluğunu açıklıyordu, görevini yapmalıydı ve cesetleri gömmeliydi. “sen cesetleri göm ve ben silahları gömmek için geleceğim” diye düşündü. Mantığı bunun hemen yapılması gerektiğini biliyor, aklında ki hayaletse buna izin vermiyordu, gün doğumundan önce de izin vermezdi. Gün doğumundan önce bu kaldırımlar ona sahipti ve öyle kalacak gibiydi.
Sorumluluğu aklında ki hayalete atmak, seçimler içinde en kolayı, Barış için sorumluluklardan kurtulmanın temeli halini almıştı. Kaos’u planlayan hakkında en ufak bir fikri yok muydu gerçekten?
Ayağa kalkıp yürümeye başladığında da bunu yapanın aklında ki hayalet olduğunu söyleyecekti ve durumu değiştirmek için yapacağı hiçbir şey olmadığının bilincinde olacaktı. Gecenin hüznü, karanlığın derinliği suçu hayaletlere atmasını kolaylaştırıyor olsa da daha mutlu olduğu bir zamanda bile insanın kendisine karşı koyamayacağını söylerdi kuşkusuz.
Hayaletin yada kendi isteği, kader veya Kaos yola çıktıktan sonra olması gereken olur, olmakta olansa olması gerekendir. İlk adımdan sona iyi veya kötü kavramı anlamsızdır, olmakta olan vardır yalnızca ve olmakta olan doğru olandır.
İçinde bulunduğu zaman da bunları düşünmeye hiç vakit ayırmadı. Yürüdüğü hatırlıyor olsaydı, yıllar önce Lillian’la ürüdüğü yolu tersten yürüdüğünü bilseydi, belki sadece Lillian’ı bile hatırlasa aklında ki hayaletin bir önemi kalmazdı. Önemsizliği ona karşı koyabilecek olmasından değil, ihtimaller için koşmak istemesinden olurdu.
Koşmadı, geri dönmedi, yürüyüşünün yavaş temposunu devam ettirdi, bedeni ilerlemeye devam ederken aklı sokakları inceliyordu. Geçmişten hatırladığı birkaç sokak ismi de şehrin kalanıyla birlikte değiştirilmişti. Şimdi yürüdüğü sokağın ismi de Los olmuştu, Los kralın değil sadece bir şarkının adıydı onlar için ve neden şimdi bu sokakta olduğuna dair bir fikri de yoktu. Bunu düşünmekle vakit kaybetmedi aklı eski şehirden geriye kalan tek şeye takılmıştı, basamakları rengârenk boyanmış merdivenlerdi bunlar.
Bu merdivenlerle ilgili de yarımdı yine anıları, diğer yarısı karanlıkta olan anılardı, kendisinin de birkaç basamak boyadığını hatırlıyordu. Dostları vardı yanlarında, “yanımda” diye düşündü “doğru kelime bu olmalı.” Kendisini tek kişi gibi düşünmediği zamanlardan birisi de bu anılardı. Ve evet dostları vardı, kim olduklarına dair hiçbir anısı olmamasına rağmen varlıklarından emindi.
Gökyüzü
Yıldızlara baktı, değersizliğini yaşadı, bedenine döndü aklı, ruhunun derinliklerine kadar her konuda değersizliği hissetti.
Umut ancak gökyüzünden gelir…
Gökyüzü Jura’nın evidir…
Dolunay kurt adamların vakti…
“Hayır” dedi aklında ki ses anılarına karşı çıkarcasına, sonra “düşün” dedi.
“Düşün ve fazlasını hatırla” dedi ses.
“Teoris fırtınanın adıdır ve Odrin’le dans eder kızıl alevlerin içinde.”
Ses patlamaları aklında ki sesi bastırdı, koruyucularının böyle bir şey yaptığına daha önce hiç tanık olmamıştı. Şehrin hayaletinin bir diğer adı da buydu.
“Unut hayaletleri ve hatırla” dedi, “sana engel olmasına izin verme.”
“Neyi” diye cevap verdi Barış.
“Doğduğunu, öldüğünü ve sevdiğini Los.”
Gözlerinin arkasındaydı görüntü, sonra aklının arkasına geçti, kafasını çevirip baksa sokağın, binaların, gökyüzünün turuncu olduğunu göreceğinden emindi.
Gökyüzü
“Lilan” aklında beliren tek kelime. “Anlamsız” dedi, kendisiyle konuşuyordu artık. “anılar benim değil, olamaz.” Dedi, bu sefer sorar gibiydi, ses cevap vermedi.
Siyah bir kitap vardı aklında beliren, bunları onda okuduğuna emindi. “Kitap değil” diye düşündü, “Bir defterdi o ve bu bana öğretilmişti.” Arada ki farkı ve anlamı kavrayamadı.
Kitap değil defter, “Lilan” aklında ki kelime buydu.
Teoris fırtınaydı ve Odrin ateşin kızı, “Dostlarım” aklında ki kelime buydu.
Gün doğumundan batımına uzanan topraklar, iki şehir iki ucunda toprakların, Doğunun Kuzey İtuka’sı ve Batının Legr’i. “Ev” oldu aklında ki kelime.
İki şehir arasında gökyüzünde gökyüzün de kanatlarının gölgesi, “Jura” oldu aklında kilime.
Gökyüzü
Ayın önünde beliren kara toprakları fark ettiğinde burnu kanamaya başlamıştı çoktan, kanlar çenesinden yere damlıyordu.
“Anılar benim değil”
Anılar turuncu oldu.
Kara deri kaplı bir defter hatırladı, Lilan yazıyor üstünde.
Defter turuncu oldu.
Ayın üzerinde noktalar büyüdü.
Ay ışığının çelikten yansımasını gördü.
Aklında son bir anı kaldı tek birkelimeyle.
Portakal Adamlar.
Bir cevap yazın