Büyük Rus Yazarı Mihail Dostoyevski’nin önemli yapıtlarından biri de ‘’Ölüler Evinden Notlar’’ adlı romanıdır. Bu roman, Dostoyevski’nin siyasi nedenlerle suçlu olarak görüldüğü ve Sibirya’da tutukluların ve mahkûmların tutulduğu bir kalenin içindeki ceza kampında kaldığı yıllardaki anı ve gözlemlerini değerlendirerek yazdığı bir eserdir. Bu eserinde Dostoyevski, cezaevi koşullarında yaşayan insanların; yani tutuklu ve hükümlülerin yaşamından bahsetmektedir. Yazar eserinde, cezaevi koşullarında, kapalı ve kısıtlı bir ortamda özgürlükleri geniş ölçüde kısıtlanmış ve işledikleri suçlar yüzünden çeşitli cezalara çarptırılmış insanların yaşamlarını, duygu ve düşüncelerini akıcı ve canlı bir dille ortaya koymakta, ceza kamplarında günlük yaşamın nasıl geçtiğini okuyucunun gözleri önüne sermektedir. Bunun yanında ceza kampında işlenen küçük suçları ve bunların neden ve sonuçlarını, bunlara verilen ağır cezaları da ortaya koymaktadır. Gerçekçi ve yalın bir dille yazılmış olan bu roman, okuyucuya 19. yüzyılda Rusya’da Çarlık Dönemi’nde tutuklu ve hükümlülerin yaşamını anlatmakta; onların da işledikleri tüm suçlara karşı bir insan olduklarını ve insani yönlerinin de bulunduğunu gözler önüne sermektedir. Dostoyevski’nin bu romanı, aynı zamanda değerlendirmeleri ve gözlemleriyle Dostoyevski’nin en önemli yapıtlarından biri olan ‘Suç ve Ceza’ya da benzemektedir.
Yazar, bu eserinde bir sürgün yeri olarak kullanılan, tutuklu ve hükümlülerin bir nevi köle işgücü olarak ağır koşullarda çalıştırıldığı Sibirya’nın doğal yapısından, nehirlerinden, ormanlarından ve Sibirya’da yaşayan köylülerin yaşamından da kesitler sunmakta, Sibirya’da o dönemdeki yaşam hakkında kısa bilgiler vermektedir. Ancak eserin ağırlık noktasını tutuklu ve hükümlülerin yaşamlarının büyük bir bölümünü geçirdikleri kamp yaşamı oluşturmaktadır.
Eser, Sibirya’nın coğrafyasının özelliklerinin kısaca bir anlatımını içeren giriş bölümünden sonra Sibirya’da bir kalenin kıyısında kurulmuş ve tahta barakalardan oluşan bir ceza kampının tanımlanmasıyla başlamaktadır. Kampın özensiz, bakımsız ve kirli yaşamı, tahta barakaların kışın soğuğuna karşı yeterince koruyucu özelliklere sahip olmaması, kamptaki yaşamın orda yaşamak zorunda olanlar için getirdikleri zorluklar anlatılmakta, günlük yaşamda çekilen sıkıntılar ve zorluklar ortaya konmaktadır. Öncelikle ilk ortaya konan şeylerden biri kampı yeni gelenlerle daha önceden kampta yaşayanlar arasındaki ilişkiler ve gerilimlerdir. Kamp hayatına henüz yeni alışmaya başlayanlar, kampın gediklileri ve uzun zamandan beri kampta yaşayanlar tarafından hem izlenmekte ve kendilerine kimi konularda yardım edilmekte; hem de küçümsenip, kimi zamanda aşağılanmaktadırlar. Kampta en önemli gerilim de soylularla soylu olmayanlar arasında olmaktadır. Kamptaki tutuklu ve hükümlüler, soylu olan tutuklu ve hükümlüleri dışlamakta, onları kendilerinden uzak tutmakta ve onlara potansiyel bir düşman gözüyle bakmaktadırlar. Ayaklandıkları zamanlarda bile onları kendi eylemlerinin ve toplantılarının dışında tutmaya özen göstermektedirler. Çünkü yaşadıkları acı ve sıkıntılarda soyluların büyük bir payının olduğunu, ömürleri boyunca hep onlar tarafından aşağılandıklarını ve onlara hizmet etme yükümlülüğü içinde olduklarını düşünmekte, onların doğuştan sahip oldukları ayrıcalık ve imtiyazlara tepki göstermektedirler.
Roman, bu haliyle kaba bir sınıf mücadelesini de ortaya koymakta; ancak bu mücadele bilinçli ve etkili bir önderlik ve çalışmadan yoksun olduğu için sadece kaba bir tepki ve hoşnutsuzluk şeklinde ortaya konmaktadır. Burada yazarın kendisi de kampta bir soylu olarak görüldüğü için bu durumu mahkûmların kendisine yönelik davranışlarından daha iyi anlayıp değerlendirebilmektedir.
Kamptaki yaşamdan kesitler sunulurken kamptaki tutuklu ve hükümlülerin burada da suç işledikleri ve suça yöneldikleri görülmektedir. En çok işlenen suçlardan biri de hırsızlıktır. Ancak burada hırsızlık ve diğer suçların işlenmesi kamptaki zor ve insanlık dışı koşullardan kaynaklanmaktadır. Kampta bir şeye ihtiyacı olanlar, bu ihtiyaçlarını normal yollardan karşılayamadıklarında veya güçlükle karşıladıklarında bunu hırsızlıkla giderme yoluna gitmektedirler. Kimi durumlarda hırsızlık ise kampta macera ve heyecan arayan tutuklu ve hükümlülerin başvurdukları, böylece sıkıcı ve insanı manevi açıdan bezdiren bir çalışma hayatının etkisinden kurtulmak için buldukları bir yoldur. Bu yüzden kampa yeni gelenlerin en çok karşılaştıkları olaylardan biri de eşyalarının, hatta kitaplarının bile çalınmasıdır. Çalınan bu eşyaların bir kısmı kullanılmakta, kalanları ise parayla satılıp, karşılığında ihtiyaç duyulan kimi mallar, en çok da içki alınmaktadır. Verilen ağır cezalara rağmen bu tür hırsızlık olayları ortadan kalkmamaktadır. Kampta yaşanan ikinci bir olayda yasak olmasına rağmen kamptakilerin bir şekilde alkollü içki bulup tüketmeleri ve sarhoş olmalarıdır. İçki ve sarhoşluk, kimi zaman yönetimin takibine ve cezasına maruz kalsa da genelde hoş görülüp üzerine fazla gidilmemektedir. Zira içki ve bazı günlerde yaşanan sarhoşluk, hükümlü ve tutukluların koşullara isyan etmelerini engellemekte, onların daha kolay yönetilmelerini sağlamaktadır. Bunun yanında tutuklu ve hükümlüler de kampın katlanılması zor ve sıkışık yaşamına, insanlık dışı ve keyfi olarak uygulanan cezalara da bu sayede katlanmaktadırlar.
Romanda ele alınan konulardan biri de kampta işlenen suçlara verilen cezalardır. Bu cezalar, daha çok tutuklu ve hükümlülerin sopa ya da kırbaçla dövülmeleri şeklinde uygulanmakta, suçlular bu şekilde cezalandırılmaktadırlar. Uygulanan bu cezalar, bazı suçluların bu cezalara dayanamaması sonucu ölmelerine neden olmaktadır. Suçlular, bu cezalara dayanamayacak gibi göründüklerinde cezanın tamamlanması ertelenip suçlu hastaneye sevk edilmekte, cezanın kalanını da hastanede iyileştikten sonra çekmektedir. Cezanın tamamlanmasından sonra suçlu tekrar hastaneye yatırılmaktadır. Yazar, burada suçluların getirildiği hastaneyi, bu hastanedeki doktorların hastalara olan önyargı ve ilgisizliğini, hasta olarak getirilen suçluların davranışlarını, duygularını, düşüncelerini ve hayallerini de ayrıntılı olarak açıklamıştır. Yazarın kitabında bahsettiği cezaların infazı sırasında kimi gardiyan ve kampta görevli subaylar suçlulara sadistçe davranmaktan da kaçınmamaktadırlar. Suçlular, cezanın infazı sırasında bir onur ve gurur meselesi haline getirdikleri için sopa ya da kırbaçla indirilen darbelere dayanıp bağırmamaktadırlar. Çünkü bağırmak ve haykırmak onur kırıcı bir davranış ve teslimiyet olarak görülmektedir. Bütün bunların yanında kampta tefeciler de bulunmakta, tutuklu ve hükümlülere sağladıkları içki ve diğer bazı mallar karşılığında onlardan yüksek paralar da almaktadırlar. Tefeciler, sevilmemekle birlikte gerçek hayatta olduğu gibi kampta kendilerine ihtiyaç duyulan, bu yüzden de katlanılan insanlardır.
Romanda bahsedilen bir diğer konu da çalışma hayatıdır. Kamptaki çalışma hayatı suçluları maddi açıdan yıpratmanın ötesinde manevi açıdan daha çok hırpalayıp zarar vermektedir. Bunun nedeni de yapılan işin çoğu zaman üretken bir iş olmaması, belli bir amacının olmaması ve yaratıcılıktan ve yetenekten uzak olmasıdır. Bu da kamptaki suçlularda çalışmanın boşa yapılan bir faaliyet olduğu düşüncesini doğurmaktadır. Suçlular, daha üretken ve yeteneği geliştiren işlerde daha istekli çalışmakta, bu işlerde daha az yorgunluk duymaktadırlar. Bunun yanında romanda adı geçen kamp yaşamında, Rusya’nın değişik bölgelerinden, değişik halklara ve insanlara da yer verilmekte, bunların, ulusal, dinsel ve coğrafi özelliklerinden de bahsedilmektedir.
Özetle eserde, 19. yüzyılda Rusya’nın ve Rus İmparatorluğu’nun bütün toplumsal özellikleri anlatılmakta, aynı zamanda suçlu insanların kapalı ve özgürlüğün alabildiğine kısıtlandığı bir ortamdaki duygu, düşünce ve davranışlarından bahsedilmektedir. Yazarın eserine Ölüler Evi adını koymasının nedeni de suçlu insanların bulunduğu bu kampın ve buradaki yaşamın ölülerden ve ölülerin bulunduğu yerden farksız olması ve manevi anlamda bir tür ölümü simgelemesidir. Buna rağmen kamptaki suçluların yaşama, hayata tutunma, hayatta kalma ve onurlarını koruma mücadelelerine de bu eserde geniş ölçüde yer verilmiştir. Eser bu özellikleriyle, sadece Rusya ve Rus Toplumu için değil; bütün bir insanlık ve dünya için de alınacak derslerle dolu, bugün de geçerliliğini koruyan zevkle okuyacağınız bir romandır.
ROMAN: ÖLÜLER EVİNDEN NOTLAR & FYODOR DOSTOYEVSKİ.
Çeviren: Sabri Gürses & Baskı: Can Sanat Yayınları A.Ş. 2012
SERHAT ÇAKIN
Bir cevap yazın