0.
Basamakta, ışık içinde duruyorum (son kez)
Gölgem uzayıp giden aydınlığın içinde uzayıp gidiyor
Rüzgâr kavaklara dolanmış yol boyu
yol, evlere dolanmış, uzakta
düşlerim acılarıma dolanmış, içimde
Dökülüyor su, aşınıyor merdiven
kapı kapanmadan hemen önce
duyuyorum evin son soluğunu (son kez)
1.
Kapıda duran biri var nesnelere karışmış, tutkulu belleği altüst eden yoğun ışıkta.
Sessizlikteki.
Bir kadın. Tanıdık bir kadın gibi bir kadın. İliklerine kadar işlemiş soğuğu dünyanın.
O kadın ki,
iki uykuyu birden uyur.
Uyuyunca.
2.
O ev,
rüzgârla sürüklenen, kutsanmışlığıyla sarhoş, eskimiştir yalnızlığıyla. Sıyrılır, gecenin
içinden, uzun otu gibi ayrıksı bir düşün.
Ve evin kadınları, besler, ak memeleri ve ak kollarıyla
evin erkeklerini,
çıdamla,
uzun o otun gölgesinde.
3.
Yeryüzünün sıcak, konuşkan taşları üzerinde adımlarım. Korkunç, acımasız dengeler
üzerinde, gececil rüzgârların sürüklediği kuru bir ömür gibi.
Yol, birikmiş önümde. Hiçbir yere gitmeyen. Köhne.
Taşlarda bir seğirme. Soğuk bir ürperti kaskatı gövdede.
Gün ortasında bir bozulmaz karanlık,
her şeyi uzak kılan,
anlaşılmaz.
- 1.
Sertliği o ilk taşın, yol üzerindeki, ferahlatıyor yüreğimi kışkırtılmış bir çağda. Ateşini
tutuyorum dünyanın, katılıyorum ezgisine,
bir anıyla baş başa kalabilmek, iç içe yaşayabilmek için.
Kutsanmış gök altında.
Lanetlenmiş toprak üstünde.
4.
Geceye karışmış avuçlarımın çatlaklarında yeşeriyor acı otu zamanın. Adımı bilen toprakta
çatlayan tohumların sesiyle yüklü, aralanıyor uykularım.
Ev karanlık.
Ahşabın, betonun sessizliği yakıcı.
Gün. Tutamadığım. Çınlıyor hâlâ unutulmaz bir anı gibi odalarda.
Duyuyorum zamanın dişindeki kamaşmayı.
- 1.
Besleniyorum acı otuyla zamanın, o soğuk, çürümüş ışığın kıyısında, bana kalan. Ölçüyorum
ölçülemez olanı, bir yürek, bir söz ağırlığıyla.
Ve susmayı seçiyorum,
cılız başakların arasında,
kızgın kumların altında
5.
Balkon, sessiz bir aralığın kilit taşı gibi, eğiliyor şehrin üzerine, geniş yüzüne doğru. Ellerimle
yokluyorum ışığı,
bu ellerimle, toprağı seven, toprakta köklenen.
İnandığım ışık, bir kez daha, soğuk ve çürük.
Rüzgârla,
akıp gidiyor parmaklarımın arasından, kıyılarına çarparak, dünyayla ev arasında
uğuldayan
uçurumun. - 1.
Ev:
Köksüz:
Dil’siz:
Hafızasız:
Issız.
İçimde meyve veren en eski acı.
Başlangıcı her şeyin.
Sonu. - 2.
Karanlıktan karanlığa geçiyorum. Yüzümde çırpınıyor son kırıntısı ışığın. Taş kesmiş
toprakta, elmasa, kömüre dayandığını duyuyorum köklerimin.
Dilim bir yaprak gibi kıvrılıyor ağzımda
Düşlere doymuş dünya.
Günü uzatan acı.
Her şey durmaksızın çoğaltıyor etini karanlığın. - 2. 1.
Ellerimle düşünüyorum. Ellerimle görüyorum. Ellerimle anımsıyorum.
Karanlık öğütüyor sözcüklerimi.
Dünyanın
duvarları boyunca. - 3
Rüzgâr, odalar arasında, evler arasında, otlar, taşlar, kökler, tenler,
günler, aylar arasında.
Uğulduyor. Kapalı göz kapaklarımın altında. Sürükleniyorum,
okunaksız sözcüklerle dolu, eski bir yazıt gibi,
tarihin kurumuş damarlarında.
6.
İçimde bir zangoç, asılmaya hazırlanıyor iplerine tunç çanların.
Vaktin var, diyorum kendime, vaktin var daha,
toprağı tanımaya, suyla hesaplaşmaya, rüzgâra yüzünü sürmeye.
Bir ulu ağaç gibi.
Bir kısa söz katılığında.
6.1.
Eğriliyor omurgam, tırpanı bekleyen olgun bir başak gövdesi gibi, zamanın hizasında
duramıyorum.
Giderek kısılıyor ışığım, yağı tükenmeye yüz tutmuş bir kandil gibi, günün yamacında
tutunamıyorum.
Uzaklaşıyor her şey, gölgeleşiyor.
Susturduğum eşyalar bir başka dil konuşuyor.
Çocukluk, balkıyor, küçük bir parça cam kırığında, bir anlığına, geceyi karşılamaya çıkan
biriket duvarın üzerindeki.
7.
Aralıyorum taştan göz kapaklarını zamanın.
Siyah olan ben ve beyaz olan ben, yan yana,
uğuldayan,
iki boş çukurda.
8.
Odaların ak suskunluğunda mayalanıyor katı yüzü evrenin. İlk günkü gibi her şey: Taş, taşı
kanatan zaman, zamanı taşıyan ışık, ışığı besleyen gece, geceyi doğuran taş.
Kapıda. Kor anılar ortasında.
Tene yakın.
Soğuk
ve siyah.
Kuraklık.
Sonra.
- 1.
Mutlak bir yokluğun sırında, sınırındayım. Örtüşmüyor hiçbir ses hiçbir anlamla. Mürekkebe
işliyor soğuk, sözcüklere. Ellerim ak kâğıt üzerinde, alevi canlı tutmak için.
Sözcükler, yağı, fitili kandilimin.
Ağza doldurulmuş kum gibi zaman.
Gövdem,
gölgesi,
bir başka gölgenin. - 1. 1.
O ışık,
Bir avuç esintideki,
Bir tutam ezgideki, yıllarca bir lokma topraktan uzak yaşamış o küçük, kararmış tohumdaki.
Bana yol gösteren, bana hayat veren, diri tutan ruhum dağılıp giderken yüreğimi.
Kuşatıyor beni usulca.
Karanlık, dalgalanıyor odada, uzun otları gibi geniş ovaların, rüzgârdaki. - 1. 2.
Titreyerek açılıyor tan kızıllığı ayakuçlarıma doğru. O zaman diyorum: Keşke daha fazla
sevebilseydim,
bir adı,
bir imgeden,
8.1.2.1.
Öyle çok yaşadım ki karanlıkta, ışıkta tanıyamıyorum kendimi. İki yanımda, korkunç iki
yaratık gibi deviniyor kollarım.
İlk kez, dehşetle fark ediyorum, gövdemin parmak uçlarımda sona erdiğini.
İlk kez fark ediyorum, güzelliğin(in) ölüme benzediğini.
8.1.2.2.
Deviniyor taşlar, deviniyor otlar, deviniyor yaşlı patikalar. Hayat devinim çünkü. Ama ben,
yine de, durmayı seçiyorum burada, böyle, kaskatı.
Ayrı tuttum dünyanın telaşından telaşımı, ayırdım dünyanın döngüsünden döngümü, bu
sabahlara benzemeyen bir sabahta, eğri bir yağmura döndüm yüzümü.
9.
Ak duvarın dibinde çiçekleniyor gün.
2010-2012
Bir cevap yazın