ÖYKÜ 673
Bir Avuç Umut – Arif Tan
Ne güzel bir Mayıs sabahı. Baharın o renk cümbüşü halen devam ediyor. Güneş iyiden iyiye kendini göstermeye başladı. Denize yürüme mesafesi beş dakika olan 3 katlı evin her odasında hissedilen o keskin iyot kokusu bu sabah daha da etkili. Ama bu öyle bir koku ki denizle büyüyenlerin aşina olduğu, en güzel parfüm kokularının bile […]
Tozlanmış Çamaşırlar – Rana Duman
Köyümüzün misafirlerini bir ev sahibi sıcaklığı ile karşılayan camisi ve tam karşısındaki gri ev, bizim seninle küçük yuvamız, şimdi sana seferimi beklediğim bir rıhtımdan farksız. Hatırlar mısın Furkan, bahar gelmişti yine seni zorlu bir görev beklemekteydi. Her gidişinin bir dönüşü olduğuna o denli inanmıştım ki sen henüz gitmeden ben dönüşünü düşlemiştim. Ah Furkan, o gün […]
Yirmi Dört Saat-İki Kişilik-Yalnızlık – Ali Şefik Arslan
SABAH, saat:08 Öfff! Ne rüyaydı ama!..Sahil cıvıl cıvıl… Şehrin tüm insanları ve hatta neredeyse tüm evcil hayvanları burada… Hepimiz, dip dibe uzanmışız kumların üzerine. İki aylık bebeler, doksanlık ihtiyarlar, kediler, köpekler… Kollarımız, ayaklarımız birbirine değecek nerdeyse. Kimsenin, CORONA virüsten haberi yok. Kimse, “sosyal mesafe” endişesi taşımıyor. Sevgililer el ele… Daracık alanda top oynayanlar, şakalaşanlar, suyun […]
Hırsızın Babası – Yüksel Akkuzugil
Mahallenin stadyumun tam karşısına gelen kısmında askeri lojmanlardan biraz içeri girildiğinde iki şeritli ama oldukça dar bir yol, ana cadde ile mahallenin bağlantısını sağlayan bir atardamar görevi görüyordu. Karadenizli bir müteahhidin yaptığı ve bu yüzden adı Karadeniz blokları olan iki bloklu ve sekiz katlı binaların hemen karşısında ve yanında yer alan dört blokluk apartmanlarda Merinos […]
Son Sözler – Ece Kuru
“Neden kıymet bilmiyoruz? Neden elimizdekilerin varlığını anlayamıyoruz? Hep olumsuz düşünüyoruz. İyi ve güzel şeyler bizi etkilemiyor. At gözlüklerini takmışız ve sadece görmek istediklerimizi görüyoruz, bazen de bize gösterilmek isteneni. Neden hastanelerde aklımıza ölüm geliyor? Neden doğum veya iyileşen, mutlu bir şekilde sevdiklerine geri dönen insanları düşünmüyoruz?” diye düşündü babasını kaybedeceğini bildiği gece. Ay ve yıldızlar […]
Prag Sendromu – Cilasin Özgün
Daha önceden duydum biliyordum ama nasıl bu kadar büyüleyici olabilirdi. Burada olmak fazlasıyla ürpertici atmosferin içinde olmak büyü gibiydi. Neden böyle söylendiğini herkes görüyordu! Aklım bir karış havada sanki beynim uyuşuyordu şaşkınlıktan ve her yeri görmek istedim bir anda. Kiliseler, şapeller, müzeler kenti Prag’ tı burası! Taş köprüleri dev gibi sıralanmış, katedralleri barok ve gotikti, […]
Yeşil Mendil – Cihangir Boz
Her zamanki yollardan, her zamanki magruslarla görev yaptığım beldede indim. Yıllarca doğunun köylerinde görev yaptıktan sonra tayinim bu şirin, güzel ve zengin kasabaya çıkmıştı. Tezek kokuları yerine baygın ıhlamur kokuları; Minik derelerin kenarında hasbel kader uzayan iki üç kavak ağacı ile soğuk kış günleri çıplak kalan söğüt ağaçları yerine, kızıl çamlar, palamutlar, gürgenlerle dolu orman […]
Ölüler ve Yaralılar – Ahmet Akif Özcan
Tayfun vitesi 3’e düşürdü. Yağmur halâ etkisini gösteriyor ve çok kolay olan bu kovalama oyunu iyice zorlaşıyordu. Ağzında duran sigarasının yarısı bitmiş, sigaranın ucunda duran kül bacaklarının arasına dökülmüştü. Hızlı bir şekilde camı biraz aralayıp, sigarasını ağzından bir hamle ile atıp camı kapatması 3 saniye sürmüştü. Arabadaki yeni cinayet polisleri, “amirim yavaş, amirim bu […]
Gözlerinin İçine – Aslıhan Dölek Keçim
Şu hale bak! Böylesini görmedim. – Çok karardı değil mi? – Evet. Gece gibi. Sanki yüz metre ötede yerle gök birleşiyor. Gelsene. Şuraya bak. Nasıl savruluyor tekneler! – Şimdi bırakamam elimdekini. – Bir çay demlesen de içimiz ısınsa! – Hep seversin sen böyle fırtınaları! – Severim. Sıcak bir evde oturup pencereden izlemek keyif veriyor insana. – Kapı mı çaldı? – Bilmem. […]
Palaçinka – Öznur Unat
Rus lokantasını çok severim. Sarı votka içerim her seferinde. Babam evde limon kabuğu, karabiber ve meyan kökü katarak kendi yaparmış. Yani annem öyle anlatırdı işte. Gide gele müdavimi oldum buranın. Her seferinde aynı masaya otururum. En sevdiğim dostlarımla ya da tek başıma fark etmez, nasıl gittiğimin hiç önemi yoktur. O masaya oturduğumda hissettiğim yegâne duygunun […]
Bezelye Üstü Pilav ve Taze Yoğurt – Hüseyin Çağırgan
Her sabah gibi o sabah da erkenden uyandı. Yatağını topladı. Banyoda elini yüzünü yıkadı. Mutfağa gidip çayı koydu. Ekmekleri dilimledi. Tost makinesine bir bir yerleştirdi. Buzdolabından peyniri, tereyağını, kendi elleriyle yaptığı ayva reçelini çıkardı. Yumurtayı bu sabah yağda yapacaktı. Kocası Murat yumurtayı en çok omlet şeklinde severdi. Masayı donatıp çayı demledikten sonra yatak odasına gitti. […]
Çalar Saat – A.Mehtap Sağocak
Sabahları hep kendim uyandım ben. Başucu saatimin ilk çalışında gözümü açıp, hiç oyalanmadan yataktan çıkma alışkanlığım vardır, çocukluğumdan, ilkokul günlerimden beri. Annemin beni uyandırmak zorunda kaldığı, nazlandığım ya da geç kaldığım zamanlar çok enderdir. Okula gitmeyi de hep sevdim, sonuna kadar da sürdürdüm öğrenciliğimi, ta doktoraya değin… İş yaşamında da, üniversitedeki görevime, derslerime giderken de […]
Biz Küçüktük Dünya da Öyle – Pelin Gezeryel
Sıkıcı ve hayli yorucu bir iş gününün ardından gece, çocukları yataklarına yatırıp, ben de yattığım yeri beğenmiştim. Çok geçmeden de uykuya dalmıştım. …. İçeriden; radyodan, alaturka şarkıların ezgileri geliyordu. Peşi sıra, annem sesleniyordu. “Selin, Gülbin, haydi kalkın. Sabah oldu. Okula geç kalacaksınız!” Annem!… Evet annemindi o ses… Bize sesleniyordu! Gözlerimi yavaşça açıyorum. Odamdayım. Ama, […]
Son Yorumlar