Oysa masmaviydi gökyüzü, tıpkı pınardan akan su gibi… O halde neden gökyüzüne baktığında bile kapkaranlıktı içi? Neden diye tekrarlayıp durdu kendi kendine; neden, neden, neden? Hayatı boyunca çok çabalamış, hiç bir zaman yılmamış, zorluklarla mücadele etmişti. Hayatın gece ve gündüzü, sevinci ve hüznü kapsadığını bilecek donanımda ve olgunluktaydı. Daha huzurlu ve aydınlıkta olması gerekmiyor muydu? Bunları düşünürken radyodan Nilüfer’in söylediği “Geceler” şarkısı geldi kulağına; geceler katran karası geceler! Şarkıyı mırıldanarak evine doğru yürüdü. Böyle ne çok gece geçirdim, artık gün ışığı dolsun ruhuma.
Ne zaman aydınlığa ihtiyacı olsa hep o anlar gelirdi aklına. Kumsalda Ayşe ve Derin ile günboyunca kumdan kaleler yaptığı saatler. Kale yükseldikçe nasıl da mutlu oluyorlardı. Birlikte iyi vakit geçirmek, bir iş başarmak ve tek yürek olmak öylesine güzeldi ki. Can dostlarım onlar benim diye düşünürdü ve hep öyle olacaklarını zannederdi. Ama öyle olmadı, olamadı. Yaz sonuna doğru okullar açılmadan Derin ve ailesi memleketlerine akrabalarını ziyarete gittiler. Arabada Derin, annesi, babası ve ablası vardı. Bir tek Derin dönemedi o yolculuktan. Haberi aldığında öylece kalakaldı. 9 yaşındaydı. Bilmiyordu ki ölüm ne, niye olur, nasıl başa çıkılır bu üzüntüyle. Nasıl kale yapacağız biz şimdi diye düşündü. Söyleyemedi hiç kimseye bunu yüksek sesle, utandı. Bir sonraki yazın gelmesini hiç istemedi. Sanki tepenin ardından güneş bir daha hiç doğmayacakmış gibi hissetti. O olaydan sonra Ayşe ile de daha mesafeli oldular. Sanki birlikte vakit geçirirlerse Derin gücenir gibi hissettiler.
Aradan uzun yıllar geçtiğinde bu olayı da unuttu tabi. İçine kapanık, çok fazla gülmeyen ama sevimli bir genç kız oldu. Kitap okudu bol bol, kendini düşünsel ve mesleki anlamda geliştirdi. İçindeki o hüznü atamıyordu bir türlü. Hatta bir keresinde şöyle yazmıştı:
- İçimdeki o hüzün kaskını bir atabilsem, yüreğim kanatlanacak zaten!..
İşine gidiyor, ailesi ile ilgileniyor, arkadaşlarıyla hoşça vakit geçiriyordu. Her zaman bazen de kahkahasının tam ortasında birden durgunlaşıveriyordu yine. Sonra o çıktı karşısına, gözleri ışıl ışıl baktığında kalbi yerinden çıkacakmış gibi hissettiren Ali. Aşk karşısında tüm canlılığı ile duruyordu. Hayatında hiç olmadığı kadar mutluydu. Artık hüzün yoktu, aşk vardı. Günler günler geçti hüzün yok. Çok mutluydu. O yılın sonunda Ali beklenen teklifi yaptı.
- Benimle evlenir misin Ayşe?
Sevinçten havalara uçması gereken Ayşe birden yine durgunlaştı. Gökyüzüne baktı, derin bir nefes aldı, gözleri yaşlandı.
- Derin üzülür diyebildi sadece, kısık bir sesle…
Bir cevap yazın