Kuşlar yüksek yüksek uçuyordu bu gün. Havada sis pus karışımı bir duman hakim. Bir yerlerden tandır ekmeği kokusu geliyor. Horozlardan biri ,üç tavukla birlikte okulun bahçe duvarı dibinde eşelenip duruyor. Tavuklar gıdıklarken , horoz seri baş hareketleri ile okulu, beni süzüyor.
Sıradan mı diyeyim aradan mı diyeyim bir salı günü işte. Birden giriş kapısından bahçeye öğrenciler koşturdu.2-B sınıfıydı. Bağrış çığrış itiş kakış sıra oldular. Kapıdan Bahri öğretmen en son göründü. Elleriyle alkış tuttu. Öğrencileri susturdu. Belli ki 23 Nisan hazırlıkları yapacaktı.
Cep telefonundan bir müzik sesi inceden çalmaya başladı. Çocuklar müziğin ritmiyle oynamaya başladılar. Dı dı rı dı dı dı dı dırı dı dı dı penguen dansı çalışmaya başladılar. İkinci katta müdür yardımcısı odasından olup biteni takip ediyorum.
Bahçe kapısından bir anne elini tuttuğu kızıyla içeri girdi. Kız annesine işitmediğim bir şeyler söyledi. Koşarak oynayan çocukların en arkasına yerleşti. Çalan ritme ve arkadaşlarına uyum sağlamaya çalıştı, ellerini beline koyup hop hop oynamaya başladı.
Öğretmen ve anne arasında çözemediğim bir tartışma vardı. Anne avucundakini öğretmene uzatıyor, öğretmen almamakta ısrar ediyordu. Merakla ikisini bir süre takip ettim. Sonra nöbetçi öğrenciyi çağırdım. Bahçedeki veliyi yanıma getir dedim. Nöbetçi kız başını dışarı çevirdi. Şilan’nın annesini mi? Diye sordu. “Kimin annesiyse artık, yanıma gelsin.” Dedim.
Orta yaşlarda, gül desenli yazmasını ağzına kadar sarmış utangaç bir hanfendi karşımda duruyordu. Elbiseleri eski olduğundan solgundu. Fakirlik her haline çökmüştü. Avucundaki bankotları sıktıkça sıkıyordu. Oturması için buyur ettim. Edeplice ve yavaşça oturdu. Karşılıklı konuştuk. 23 Nisan için kıyafet parası getirdiğini, toplam seksen TL yerine otuz TL getirebildiğini, eksik olduğu için öğretmenin parayı almadığını öğrendim. En üzücü olanı da öğretmenin kıyafeti olmadığından Şilan’nın oynayamacağını söylemiş olmasıydı.
Zil çaldı. Öğretmeler odasına çıktım. Durumu öğretmen arkadaşlarıma arz ettim. Gönüllü olmak kaydıyla beşer lira topladım. Avucumda altmış lira birikmişti. Bu arada sosyal bilgiler öğretmeni bir iltifatta bulundu. “Valilerden Yazıcıoğlu, müdürlerden siz demişti.” Beşeriz nihayet , gururlanmıştım.
Odama indim. Tüm parayı bu Anadolu’nun saf temiz ve cefakar annesine verdim. Fedakar öğretmenlerden toplamış, cefakar anneye vermiştim. Ğadı jı de razı be(Allah senden razı olsun) diye diye yanımdan ayrıldı. Sonraki günler gözüm hep Şilan’ı aradı. Ha bu arada Şilan kuşburnu demektir. Oyunlarda da okulda da Şilan yoktu. Araştırma netcesi hasta olduğunu öğrendim.
Nihayet 23 Nisan günü geldi çattı. Bu gün 23 Nisan. Okulun bahcesi çocuk kaynıyor. Fırfırlı cırcırlı renga renk kıyafetli çocuklar kıpır kıpır. Tatlı bir hazırlık, hoş bir telaş. Bayraklar balonlarla , fenerler çalgılarla yarış halinde.
Konuşmalardan sonra gösteriler başladı. Birinci sınıflar sandalye kapma oynadı. Diğer şubenin ne oynadığını farketmedim. 2-A şubesi de ne yaptı bilemiyorum. Aklım fikrim küçük Şilan da. Şimdi 2-B şubesi çıkacak, penguen dansı oynayacaktı. Şilan da O na aldığımız elbiseleri giyecek, en sonda yerini alacak, minik ayaklarını sağa sola atacak sonra dı dı dı diyerek ileri sekecekti.
Bahri öğretmen çocuklarını yerlerine dizdi. Bilgisayar öğretmeninden müziği vermesini istedi. O malum müzik başladı. Çocuklar uyum içinde ayaklarıyla güzel figürler sergiledi. Ama Şilan yoktu. O ‘ nu tanıyayan öğrencilere sordum. “Çok hastadır.” dediler.
Üzüntülü bir şekilde sesizce tören alanından ayrıldım. İçimde tarifsiz bir sıkıntı peyda oldu. Şen ve mutlu sesler penceremden zorla içeri giriyordu. Şiir okumalar, halk oyunları arasında bir cenaze arabası yoldan hızla geçti. Kimsenin tınladığı yok. Herkes kutlamaların akışında.
Bahçede sesler anlamsızca sustu. Minareden bir sela sesi etrafı kapladı. Yanık yanık okunan sela bir duyuru niteliği taşıyordu. Zira bu gün ne cumaydı ne de bayram. Herkes heyecanla sela sonunda yapılacak anonsu bekliyordu. Nihayet müezzin hüzünlü bir sedayla ” Sayın komşular İbrahim’in kızı Şilan Kaya Hakk’ın rahmetine kavuştu.”
Okul birden boşandı. Herşey herkes aniden değişti. Sesler değişti, renkler değişti. Türkülerin şarkıların yerini ağıtlar; kırmızıların morların yerini karalar aldı.
Şok halindeydim. Taaa uzaklarda yayılan atlar, yeni çıkan otlar, kuşburnu sürgünleri hepsi, herşey donmuştu. Sadece kulaklarımda bir uğultu vardı. Bir güvercinin kanat çırpma sesi beynimde büyüdü büyüdü. Minik kız kırmızı eteği, beyaz yeleği ile bir güvercin oldu. Karşı odunluğun çatısına kondu. Penguen dansı yaparak oynadı. Hem oynadı hem bana gülümsedi. Gözyaşlarım yanağından aşağı çizgi çizgi indi.Bir cenaze alayı aktı penceremden. Minik bir tabut, tabutun üstünde kırmızı beyaz elbiseler, koca koca adamlar aktı. Alayın sonunda bir ana, ananın koltuğunda diğer anlar. O ana ağıt yakıyordu. ” Oy berğamın, oy kizamın, kah bağ bu gün 23 Nisan . Senin elbiselerin diya tabutun üstünde…”
Ne kadar zaman geçmiş bilemiyorum. Hizmetlinin sesiyle uyandım: Müdür Bey! Müdür Bey! Herkes gitti siz kaldınız. Kapıları kitlemem lazım.
Cihangir BOZ İzmir/ 2020
Bir cevap yazın