Pencere kenarında oturan tüm kadınlar gibi ağırlaşmıştı gözbebekleri. Onlarca suret ve sayısız şehir yorgunluğu taşıyan plakalar geçirmişti içinden. Kolay değildi.
Esmer kadın yorgundu bu pencere kenarı bekleyişinden ama başka türlüsünü de bilmediğinden bekliyordu. Ne yapsındı? Ona göre değildi ki sonunu bilmediği yollara kendini bırakıp yürümek. O, pencere kenarından seyrederdi hayatı.
—
Esmer kadın bir gün bakışlarını tüketilmeyi bekleyen kitaplarından çekip yola uzattığında kalabalık arasında O’nu gördü. Başta anlamadı onca suret arasında gözünün neden bu adama takıldığını. O, takılı unuttuğu gözleri almaya çalışırken, adam sanki ismini bağıran birine bakar gibi dikti gözlerini kadına. O an gördü kadın, adam tanıdıktı. Aynı ince belli bardağa eğilmiş, aynı notalara benzer hüzünleri iliştirmiş ve benzer duman kokulu çarşaflarda kendilerini başkasının tenine gizlemişler gibi tanıdıktı.
Dayanamadı kadın uzatıverdi gözçukurlarından yere siyah urgan bir merdiveni. Urgan kıvrım kıvrım inerek elini uzatınca adama, tutup çıkıverdi o da. Şehrin acelesine kısa bir mola veren sokak tozu kokulu adam, bordo berjere bıraktı yorgunluğunu.
Gözlerini dikkatlice, etrafı kırıp dökmeden gezdirdi, az eşyalı – az yaşantılı odada. Anlam veremedi komodinin üzerindeki boşluğa, çerçevesizliğe, fotoğrafsızlığa hatta masanın üzerindeki defterin tertemiz sayfalarına. Adam sıkıldı boşluktan. Okumak istiyordu. En çok da alt metinleri okumayı severdi. Ancak bu oda iyi kapatılmış koca bir parantezdi. Kadının gözlerine daha dikkatli baktığında parantezin başladığı yeri gördü. Sokak tozu kokulu adam; kadının koridorlarında gezinmeye başlarken, bilmiyordu kadının çoktan zihninde dolaşmaya başladığını. Çünkü kadın, adamın usunda en tenha köşelerde yazan buruk kelimeleri görüp, yazgılarının aynıdanlığına inanmıştı ki, izin vermişti parantezinin ucunun göz çukurlarından sarkmasına.
İkisi de başkasının tenine taşınıp kendilerinde gizlediklerinden kaçmaya alışkındı. İki esmer temiz çarsafları dumana boğarken; -her nasılsa- kimsenin girmeye cesaret edemediği kilitli odaları açmışlardı. Onlar sevişirken büyüdü odalar, aralarındaki duvarları yıkarak. Yıkılırken toza dönüşüp yükseldi anılar. Öyle ağır öyle paslı anılar saçılmıştı ki, korktular içlerinden.
Kadın duramadı. Atıverdi kendini adamın göz çukurlarından aşağıya. Giysilerine tutunmaya çalışsa da, kaydı adamın üzerinden, ancak düşüşünü yavaşlattı onca çaba.
Adam birleşerek kocaman bir odaya dönüşmüş, hıncahınç moloz dolu içini bir daha kimse açmasın diye kilitledi. Anahtarları da mor bir ateşte yaktı.
—
Arabadaki sarışın kadın ” Geç kalıyoruz.” dedi. Yolun kenarında duran esmer tenli adam, gözünü yavaşca en üst kattaki penceren indirip, asla gözlerinin ta içine bakamadığı kadının yanına oturdu.
Araba uzaklaşırken pencereye çıkmış esmer bir kadın arkasında pembe çiçekler saçarak yere düşüyordu.
Bir cevap yazın