Büyük Bir Adam Ve Poe’ Nun Ruhuna İthafen
Öncelikle söylemem gereken şeyler, ne kadar nesnel ve tarafsız yaklaşmaya çalışsam da, bunu başarmak için fazla sebebim pek yok bence. Çünkü Edgar Allan Poe’nun şiirlerini tekrar göz gezdirerek, okuduğumda etkileniyorum…
Sonrasında demeliyim ki, bunları düşünmek, eleştirmek, tenkit şöyle dursun sadece, gücünden ve derinliğinden ve coşkusundan bahsetmek için sadece uğraşmalıyım. Yani zihinsel bir işlev ve yaşantı ya da eleştirmek gereken bir şey pek içermiyorlar, tam tersine coşku, derinlik ve güçlülük içermekteler bence!!! …
Bütün şiirlerini içeren elimdeki kitap sadece 142 sayfadır. Çeviren kişiyi gerçekten bence ayrıca tebrik etmeliyiz. Çünkü Oğuz Cebeci, kolay mı çevirdi, zor mu hiç bilemiyorum fakat son derece çok manalı olmaya açık, ayrıca yoğun ve derin bir dili vardır bence, kesinlikle yoğun ve anlamlılar şiirler…( Oğlak Yayınları) En öne çıkan şiirler: Timurlenk, Ölülerin ruhları, akşam yıldızı, Araf, Peri Ülkesi, Helen’e, İsrafil, Denizdeki Kent, Uyuyan, Kuzgun ve Çanlar isimli uzun şiirlerini en çok beğendiğimi söyleyebilirim!
Poe’nun kendisi bu şiirlerin aslında önemsiz ve sadece gençlik denemeleri olduklarını söylemiş ama hiç öyle değil, gerçekten!! Hayatımda en çok derin ve büyük ve güçlü bulduğum; Baudelaire-Kötülük Çiçekleri 157 şiir, Rilke ve de Lautreamont’ un, Poe’nun kiler olmalıdır diye düşünüyorum…(!) ayrıca küçük- büyük ayırt etmeden hepsinin-tüm şairlerin- tadına bakmışlığım vardır söylemeliyim… Poe sadece duygu için yazılmış, hissi vermektedir bence…
Konularına ve diline gelirsek: adam iki defa öksüz olan kişidir! Ölüm, aşk, hırs, umut, acı, düş… veya tutku, ölüm, aşk, acı, umut… olarak sayılabilir… İçerik olarak bazen insanı göklere çıkarır, bazen yerin dibine sokar, çok farklı yeşil ve gotik doğa- manzaralarında dolaştırır, yıldızlardan, geceden bahseder… Ormanlardan ve dindar sözcüklerden duygulardan bahseder ama her şey aslında yaşantı ve bütüncül, tutkusu içerisinde erir, yükselir, coşar…
Poe, 42 yaşında esrarengiz şekilde ölmüş ve yaşamış olduğuna göre, bu şiirler gençlik –ilk gençlik dönemlerinde yazılmış olmalıdır ister istemez… Beni öylesine fersah fersah eskilere, ilk çocukluğuma, yer altına, acı ve uzaklara götürmektedir ki; yeniden kendi içimden- küllerimden doğduğumu hissederim…
İkincisi sanki kendimden bir parça bulurum. Nedendir bilinmez, şiirleri Poe’nun kendisinden ayrı düşünemem… Ayrıca kendimden de pek ayrı düşünemem. Kafka, Nerval, Mallarme ve gibi simgeciliği sonradan çıkaran ünlü kişiler bile hayrandır… o zamanlar simgecilik yoktur ve sadece romantizm vardı. Yıl 1845 tir.
Fazla söze gerek yok. Sadece duygularımı anlatsam etkilendiğim ortaya çıkacaktır. Alıntı yapmam gereklidir: ancak hepsi birbirinden güçlüdür: kitabı bitirdiğimde, elimde olmadan elimden fırlatıp odamda heyecanla aşağı-yukarı dolaştım… Dolayısıyla son şiiri çanlar, çok uzun ve çok anlamlıdır… :
“kızakların çanlarını dinle-
Gümüş çanlar.
Melodileri nasıl bir neşe dünyasından söz açar.
Nasılda çınlar, çınlar, çınlarlar,
Buzlu havasında gecenin.” …
….
….
Son dizeleri ölürken söylenmiş gibidir:
“hıçkırığına çanların-
Tutarak zamanı, zamanı, zamanı,
Diz çökerken o, çökerken, çökerken,
Mutlu bir runik tekerlemede,
Yuvarlanışına… çanlar, çanlar, çanlar,”
… “ yanıp yıkılışına çanların” …(!)
Yavaş yavaş, sığdan derine gidiyor bilinç…
Taze bir heyecan buluyorum, onda…
belki de kardeş ruh oluşumuzdandır !!!
Bir cevap yazın