“Çocukları keşfedin… Onlarda sonsuz bir evren göreceksiniz”
Çocuk ve gençlik edebiyatı alanındaki araştırmaları ile tanınan akademisyen, çevirmen, yazar Necdet Neydim ile çocukların dünyasını ve bizim dünyamızdaki çocuk kavramını üzerine keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Çocukların dürüst varlıklar olduğunu, içtenliği, sıcaklığı ve sevildiklerini hemen anladıklarını dile getiren Neydim, yanılgıya düştüğümüz noktalarda ise anne ve babaları uyardı… Gelin devamını ve daha fazlasını Necdet Neydim’den dinleyelim…
Dünyası ve aşkı çocuklar olan bir yazarın dilinden çocukların dünyasını dinlemek isteriz. Bu konuda anne ve babalara, öğretmenlere, çocuk ve gençlik edebiyatı yazarlarına tavsiyeleriniz nelerdir?
Çocuklar, kendine özgü, keşfi zor ancak keşfedildiğinde yani iletişim kurmak becerildiğinde sonsuz bir evren sunar. Onlar kendi çocuk gerçeklikleri içinde eşit ve özgür bireyler olarak sosyal hayatın içinde yer almalıdırlar. Onlar bizim kafamıza göre biçimlendireceğimiz, mutlak sahiplik iddia edeceğimiz varlıklar değildir. Onları sevmek önemlidir ama sakın ola severken onların kimliğini yok etmeye kalkmayalım.
Çocukların anladığı, bizlerin o konuşmakta zorlandığı dil hangisi?
Çocuklar dürüst varlıklardır. İçtenliği, sıcaklığı, sevildiklerini hemen anlarlar. Tersini de anlarlar. Onun için dürüstlük diliyle konuşmak yeter. Yapmacık dil onları iter.
“Çocuklar şiirden ve aşktan anlamaz derler… Bunu diyenler, kesinlikle çocukları tanımayanlardır. Onlar her ikisinden de anlarlar, ama onların anladığını herkes anlayamaz… Bunları neye dayanarak mı söylüyorum? Gözlerimle gördüm, kulaklarımla duydum… En iyisi siz okuyun, ben size ıslık çalayım. Ama eğer ıslık çalmayı biliyorsanız, bırakın şiiri, ıslık çalmaya devam edin. Çünkü ıslık, şiirdir.”
Çocukların kendi hayatlarını güzelleştirerek büyüyebilmeleri için suç-ceza, başarı-ödül sistemi ile büyütülmesi yerine “sorumluluk” duygusu ile büyütülmesi gerektiğini söylüyorsunuz. Bu konuyu biraz açabilir miyiz?
Hayat korku ve suçluluk duygusu üzerine kurulmaz. Eğer böyle olursa kimliksiz, kişiliksiz varlıklar olurlar. Böyle yetişmiş bir insanın hayatın içinde duruşu da hep aynı duygularla olacaktır. Kimse kendi çocuğunun hayatın içinde pısırık, korkak, kişiliksiz ve kimliksiz olmasını istemez. Onu sağlıklı ve kişilikli yetiştirmek isteyen, aynı zamanda ona sorumluluk vermekle yükümlüdür. Sorumluluk aynı zamanda kişilik gelişimini oluşturan en önemli ögedir.
Toplumumuzdaki sosyal gerçeklerin çocuklar üzerindeki etkisi nedir? Anti-masallarınızda buna değiniyorsunuz. Anti-masallarınızdaki sonuçlar hangi gerçeğe vurgu yapıyor?
Sosyal gerçeklik özellikle rol modellerin belirlenmesi demektir. Kadın ve erkek rol modelleri keskin ayrımlarla belirlenir. Kadına sadece annelik ve eşlik, erkeğe de dış dünya verilirse cinsiyet eşitliği ve hayatın içinde eşit haklarla var olma sorumluluğu oluşmamış olur. Anti masallar aslında kadına (yani kız çocuğa) verilmeye çalışılan ve elbette erkeğe de yüklenen rol modele eleştirel olarak yaklaşır. Kadın saf biçimde beyaz atlı prensi bekleyen olmaz. Aksine hayatın içindedir. Özgür, eşittir.
Çocuklara kitap okuma alışkanlığı kazandırma yolunda atılması gereken öncelikli adımlar nelerdir?
Bunun yanıtı çok basit: Onları adam yerine koyacaksınız. Yapmacık olmayacaksınız. Korkularını, kaygılarını anlayacaksınız. Onların dilini bileceksiniz.
Çocuk ihmali ve istismarı üzerine yaptığınız araştırmalarınız hakkında kısa bir bilgi verebilir misiniz? Toplum olarak bu konuda ne kadar bilgili ve duyarlıyız?
Aslında bu konuyu başka bir söyleşide çok daha ayrıntılı ele almak daha iyi olurdu. Gazetelerde ve televizyon haberlerinde çok sık duyduğumuz şeydir çocuk ihmal ve istismarı. Çocuk savunmasız ve kendini korumayı beceremeyen bir varlıktır. Onun zaafını kullanıp bedensel ve ruhsal olarak onu kullanıp istismar etmek insanlık dışı bir eylemdir. Ancak burada toplumun çocuğa saygılı davranmayı öğrenmesi gerekiyor. Bu şu demektir: Çocuk sizin her gördüğünüzde, her istediğinizde (tüm iyi niyetinizle bile olsa) okşayıp sevebileceğiniz bir varlık olmamalı. Çocuğu sevme ve dokunma hakkına öncelikle en yakınlar (anne-baba) sahip olmalıdır ve diğerleri ancak izin alınabilirse sevebilmeli ve dokunabilmelidir. Bu belki çok sert bir önlem gibi görünüyor ama istatistiklere bakıldığında onları en çok istismar edenlerin yakın çevreden çıktığını da görürüz.
Yıllarını çocuk kitaplarına, çevirilerine, araştırmalarına vermiş ve vermeye devam eden bir yazar olarak şu konuda hâlâ eksikler var, üzerinde çalışmalar gerekiyor dediğiniz önemli konular, dikkat çekilmesi gereken noktalar var mı?
Çocuğu tanımıyoruz. Elimizin altında diye bildiğimizi sandıklarımız, bilmemiz gerekenlerin binde biri. Ergenlerle iletişim kurmayı ve onları anlamayı beceremiyoruz. Gençlik, korkulan biri gibi duruyor karşımızda oysa onlar çok önemli ve değerli.
Çocuklarla ilgili en güzel anınız yada anılarınızdan bir tanesini bizimle paylaşır mısınız?
En son yaşadığımı anlatayım: Nisan başında Bursa’ya geldim ve çocuklarla çok keyifli bir söyleşi yaptık. Ardından Nilüfer Çocuk Kütüphanesi’ne gittik. Çocuklar dışarıda bekliyordu. Arkadaşlara sordular yazar geldi mi diye . Onlar da beni gösterdiler. Ama bir sevimli delikanlı şöyle dedi: “Hadi canım o yazar olmaz!” İnanmadı. Ta ki ben onlarla söyleşiye başlayana kadar. Hiç de haksız değildi baştan ve bunu öylesine içten ve dürüstçe ortaya koydu ki çok güzeldi. Sonra beni çok içten uğurladı. Bursa’da yaşadığım bu hoş anıyı hiç unutmuyorum. Ona ve tüm çocuklara sevgilerimle…
Bir cevap yazın