Zamana biat edip, yenik düşen iki ruhtuk seninle; bütün yaşananlara rağmen, yarım kalan bu
hikâyenin de başkahramanıydık. Aşktan vazgeçemeyen iki yaralı insan, tıpkı virane bir şehir
gibi. Bu yüzden sen bana yasaksın sevgilim, lâkin yanlışlarımın da en güzelisin. Mıknatıs
gibisin sevdiğim, durmadan sana çekiliyorum. En çok da laf dinlemeyen kalbim, lanet olası
bir türlü kopamıyor senden. Yanlışa doğru sürükleniyorum âdeta, ama buna engel
olamıyorum. Mantığım senden koşarak uzaklaşmamı söylese bile, göğüs kafesimdeki ‘senli’
taraf buna izin vermiyor. Bazen, oyuncağı elinden alınmış bir çocuk gibi ağlamak geliyor
içimden. Bize, yaşanamayacak günlerimize ve imkânsızlığımıza… Tamamlanamıyorum bir
türlü, kayıp parçam sen misin yoksa? Öyleyse, gel de tamamla beni. Eksiğim uzun zamandır;
gir kalbime, tam olalım seninle. Bir elmanın iki yarısı misali, bütün olalım aşkımızla.
Benliğime iyi gelen ruh-u revanım, efulim. can içim. Karadenizli değilim, fakat kelimelere
bile seni sığdırdım ben. Bir söz, bir kelime sen de anlam kazanır ancak. Kelimeler farklı olsa
bile, özne aynı. Aşk ile dolup taşan, sevgi sözcüklerine sığınan bir aşk var içimde. Öylesine
şairane bir sevgi ki bu; saatlerce seni izleyip, lirik şiirler yazabilirim senin için. Öylesine bâkî
bir aşk ki bu, sen benden gitsen bile yokluğun kalır kalbimde. Yokluğunu da biliyorum zaten,
ekşi bir tat gibi yüzümü buruşturmama sebep oluyor hatırladıkça. Aşkı hissederken, bu
duyguyu doya doya yaşamak istiyorum ben. İlk ayrılığımızı hatırlar mısın, bilmem.
Yalnızlığımla baş başa kalınca, yoklar ara sıra beni. Kalbimin en ücra köşelerine sızıp,
hatırlatır kendini o acı bazen.
İki Yıl Önce, İstanbul-Beyoğlu Sahili
Mayıs ayının ortalarına yaklaştığımız, güneşli ve ılıman bir havadaydık. Üzerimde
pudra rengi, sıfır kol ve kare yaka bir elbise vardı. Giydiğim elbisenin çiçekli oluşu,
içimdeki baharı da yeşertmişti bugün. Giydiğim gri topuklu ayakkabı ile
tamamlamıştım kombinimi. Saçımdaki gevşek topuzum ise hem özenli hem de günlüktü.
Bu hazırlanışımın da bir nedeni vardı elbette. Sevdiğim adam için güzel olmak
istemiştim, çünkü bugün özel bir gündü. Doğum günümün olması dışında, âşık olduğum
insanın evlenme teklifi edecek hissiyatı da içimin kıpır kıpır olmasını sağlamıştı. Edecek
diyemiyorum, ama öyle hissediyorum. Telefonda sahilde görüşmek istediğini ve benimle
konuşmak istediği konunun hayatımızın bir dönüm noktası olacağını söylemişti. Hâlbuki
benim dönüm noktam olacağını henüz bilmiyordum. Evlilik teklifi için daha özel bir
mekân düşünmüştüm aslında. Ayaklarım yerden kesilirken, ‘’Evet.’’ diyecektim ona.
Belki de sıradan bir gün gibi gösterip, beni sürprize boğacaktı. Sınıf öğretmeniydim ve
atanalı henüz bir buçuk yıl olmuştu. Çağın ise genç yaşına rağmen başarılı ve tuttuğunu
koparan bir avukattı. Kalp atışımı tek bir bakışı ile değiştiren adamdı Çağın Gökay.
Bugün boş günümdü ve Çağın’ın da şansıma davası azdı. Normalde oldukça yoğun olan
bir adam olmasına rağmen bana her daim zaman ayırırdı ya, neyse. Oldukça şık
gözüken takımı, kombinini tamamlayan kol saati ve yanından hiç ayırmadığı evrak
çantası ile beraber görüş alanıma girince yüzüme kocaman bir gülümseme yerleştirdim.
Takımın içinde ciddi ve sert gözüküyordu; kalbi de buna tezat bir şekilde sıcacıktı.
‘’Selam.’’ Yanağıma bir öpücük kondurup, geri çekildi.
Benim gibi içinde kelebeklerin uçuşmasını ve bunu yüzüne yansıtmasını beklerken,
gerginliği gülümsememi aniden kesmişti. Sanki her an kötü bir haber verecek gibiydi,
belki de öyleydi.
‘’Sen iyi misin? Biraz keyifsiz gibisin sanki.’’
‘’Gibisi fazla, öyleyim,’’ Dudağımı yalayıp, devam etmesini bekledim. ‘’Sana
söyleyeceklerimi toparlamaya çalışıyordum kafamda. Birazdan anlatacaklarımdan
sonra beni hâlâ görmek istemen bir lütuf olur herhalde.’’
‘’Telefonda dönüm noktamız olabilecek bir konuşma yapacağını söylemiştin. Ben…
Sandım ki evlilik teklifi yapacaksın.’’
Konuşurken sesimin titremesine engel olamamıştım, ayrılık konuşmasını bile
düşünmeye başlamıştım artık.
‘’Evlilik şu an gündemimde olan bir konu değil, Bade. Benim endişelendiğim bu
konuşmadan sonra beni affedip affedemeyeceğin. Senden sakladıkça sana haksızlık
yaptığımı düşünüyorum. Ki, yapıyorum da zaten.’’
Kalbim maraton koşmuşçasına atıyordu, heyecanlı iken şimdi deli gibi korkuyordum.
Sözünü kesmeden yüzünü izlemeye devam ettim, donuk bir ifadeyle.
‘’Uzun bir süredir MİT’e girmek için çalışıyordum. Davalarımdan boşluk bulabildiğim
zamanlarda dil sınavına hazırlandım tekrardan. Her şey netleştiği zaman da sana
söylemek istedim. Eğer daha önce anlatmış olsaydım, reddedildiğimde hayâl kırıklığına
uğrayacaktın ve her şeyin boşa olduğunu düşünecektin. Davalarımın zamanlamasını da
ayarlamam gerekiyordu bu sürede, eğitim için yurt dışına gideceğim bir süreliğine.’’
Derin bir nefes alma ihtiyacı hissetmişti sanki, durdu. Çağın’ın durması ile zaman da
durdu sanki. Nefes alamadım, yutkunamadım; boğazımda bir yumru kaldı geriye.
‘’Hayatındayım ama bu kadar mı yoktum senin için?’’ diyebildim sadece.
Elindeki evrak çantasını yere bıraktı ve bana iyice yaklaştı. Aramızdaki mesafe sıfıra
inmişti artık, elini kaldırdı yavaşça. Aheste aheste okşadı yanağımı, hiç acelesi yokmuş
gibi dokundurdu parmaklarını tenime.
‘’Bade’m,’’ diye fısıldadı sessizce. ‘’Ela gözlerine vurgun olduğum, kalbime yâr diye
aldığım kadın.’’ Asıl ismim Arven Bade’ydi, ama Çağın bana Bade demeyi tercih
ediyordu. Ben de Arven’den daha ziyade Bade ismini kullanıyordum zaten. Bu duygulu
sözlerinden sonra ağlamamak için direndim, lâkin gözyaşları usul usul akıverdiler
gözlerimden. Gitse bile, ona olan hislerimin yoğunluğundan dolayı onu yine de
affedeceğimi biliyordum; kalbim ne kadar acıyla dolmuş olsa da. Kırgındım,
mahvolmuştum ama âşıktım işte. Duygularıma yenik düştüğüm için kendime de
kızgındım.
‘’Çağın, insan dokunduğu yere izini bırakır. Senin emaren de benim kalbim. ‘’ İnsan
çektiği acı kadar uzaklaşırdı hayattan, insanlardan. Benim acım aşktı, bu yarayı açan
ise sevdiğim adamdı. Ben ondan uzaklaşamadan, o benden gitmiş olacaktı. Kalbim
ağrıyordu, kalbim kanıyordu.
‘’İsminin hakkını veriyorsun sevdiğim. Güzelliğinle yıllanmış şarap gibisin âdeta.
Eskimeyen ve yitip gitmeyen bir şarkı gibisin de aynı zamanda. Merhametinle de bu
görüntüyü taçlandırıyorsun. En çok da bunu seviyorum sen de,’’ Boynumdaki fulara
gitti eli, ne ara çıkardığını anlamadım bile. Burnuna götürdü, doya doya çekti içine.
‘’Dönene kadar kokunla idare etmek zorundayım. Beni affeder misin bilmem, seni hâlâ
bıraktığım gibi mi bulurum, ondan da emin değilim. Ama sana geri döndüğüm zaman
çok çabalayacağımı da bil. Senden asla vazgeçmem.’’
Ne diyebilirdim hiçbir fikrim yoktu. Dilim lâl oldu, kelimelerim sırtını döndü o an bana.
Yine de içimdekileri söylemeliydim ona, sonradan pişman olmamak için. Belki bu son
konuşmamızdı, belki de onu asla affetmeyecektim. Bu yüzden yüreğimi susturmadan
araladım dudaklarımı. ‘’Aşkın gücü bütün bunları unutmaya yeter mi sence Çağın?
Şehre dönersin evet, fakat bana dönebilecek misin, işte orası muamma. Kalbimdesin,
her bir hücremdesin. Gün içinde adını kaç kez zikrediyor yüreğim, keşke bilsen. Mavi
gözlerine bakarken, yanıp tutuştuğum da aynı adam, kalbimi cayır cayır yakan da. Git
ve yapman gerekeni yap. Bizim yolumuz çıkmaz sokak şu an, sapa olan bu yoldan, düze
nasıl çıkacağımızı ise bize hayat gösterecek. ‘’
Bir adım uzaklaştım ondan, sonra bir adım daha… O sahile sakladım acılarımı, denize
karşı ağladım kırık kalbim ile. Çağın gitti, ondan bana kalan kocaman bir boşluk oldu.
İki yıl önce, bir ilkbahar günü son buldu bizim hikâyemiz. O gün içimi ısıtan o güneş, ruhumu
üşütmüştü sanki. Baharım kışa dönmüş, gündüz yerini zifirî karanlığa bırakmıştı. Ama kalbim
bana ihanet etti ve o gün de hissettiğim gibi onu affetmiştim. Her şeye ve herkese rağmen,
onu bağışlamıştım. Bazı geceler yatağıma kıvrıldığımda, aklıma bu anı gelir ve
durgunlaşmama neden olurdu. Kendi kendimi, ‘’Aşk, bütün bunların üstesinden gelecek
Bade.’’ diye telkin ederdim kaç kere. Ona çok âşıktım, lâkin bir parçam hâlâ kırgındı ona.
Ben Bade’ydim, aşk şarabını şuursuzca içendim; O Çağın’dı, okyanus mavisi gözleri ile
dünyamı fetheden. Ruh-u revanımdı, fakat aynı zamanda ruhumu da kanatandı. Aşk böyleydi
işte, ne gidebiliyordum ne de kalabiliyordum. Onsuz da kalamıyordum, onunlayken de
yapamıyordum. Arafta kalmıştım resmen, aşk ilmek ilmek işlemişti içime.
Sude YENİN
Bir cevap yazın