Ruh dediğin nedir ki dedi sigarasından derin bir nefes alarak. Sırtını büyük bir çınara dayayıp güç alırcasına konuşuyordu hem de hiç korkmadan. Elinde tuttuğu ucuz bir şarabın üzerinde parmak izleri vardı. Sırtında turuncu, bedence büyük olduğunu düşündüğüm bir hırka. Bacaklarının o ürkek yalnızlığında eski bir Amerikan kot pantolonu ve Dünya’nın yoramadığı ayaklarında siyah çamurlu botlar. Tıpkı şehirli bir Ozanı andırıyordu. Keskin bakışlar, siyah kazıtılmış saçlar.
Beynine enjekte edilmiş yalnızlığıyla bir kez daha tekrarladı.
Ruh dediğin nedir ki?
Ona sadece bakıyordum ayakta tüm merakımla. Karanlığın esir aldığı soğuk bir kış gecesinin bar yalnızlığından kurtulup, şehrin en büyük parkına doğru yürümüştüm. Beklide aradığım kişinin habersizce buluşma yerimizi kulaklarıma fısıldadığı yerdeyim…
Beni buraya sürükleyen şey nedir diye sordum. Birkaç dakika konuşmadan sadece bana baktı ve dedi ki,
Beni buraya sürükleyen şey nedir?
Bir cevap yazın