ısırganlar gölgesinde
küçük kadife dişleri
aramakta
gönlüne daha yakın bir yeşili
sona erdi kasırgalı gece
rüzgarın ıslığı yorgun
badem tomurcuklarının içinde
badem sütü zonklayan uyluklarım
ölen bir bülbül gibi feryadım
uzanmışım savak kenarına
rahatlatıyorum
suyun sesiyle
ruhuma kenetli bentler
aşıyor yüreğim
hüzünlü bir adamım
gözlerim
gece rüyalarımı
serseri bir yaşamın sırrı mı
yoksa eriyip sonsuzlukta
dönen yaşamın çığlıkları mı
rüyalarımda yaratmak için
yeni bir dünya
sevinçli ıstıraplara daldım
hiç birini birbirinden ayırmadım
çökmüşüm yastıklar üstüne
düşmüş bir kaç damla göz yaşım
sonsuz geçmişimi
geçemezsen içinden
gelme sakın
hızla gömleklerim tükenir
onları giyerken
ya yakaları eprir
ya kolları yıpranır
saklı evrenin içinde
başka bir sonsuza doğru götürsün
onları yaşam dehlizlerinde
uzayın boşluklarına serpsin küllerini
çekirdeklerini ayak uçlarıma
eflatun’un mu pascal’ın mıydı
sessiz uzayı
şelale gibi dökülür kanımız
suçsuz çocuklar gibi
baharlı havaları seyrederken
düşer bedenleri yerelere
evren yalnızlığı unutmak için
renkli kolajlar verir insana
yıldız tozunu elesin mahvolur
bir umut daha
başka bir inanç
yıldız tozu yıldız değildir
bizim alın yazımız
yağmur yağınca açıp
güneşle gülümsediğin zaman
ben değilim sensin
biz değiliz benim
sen değilsin
ve bütün bunlar
biz biz biz
aslında sadece dil sürçmesi
aşkın
veren de yapayalnızım
alanda sevgiyi
duyuyorum sonsuz
sessizliğini kaosta
bir kelebeğin
ilk baharda
kanatlarımı çırpıyorum
öldürüyor zalim bir fırtına
hüzünlü bir sonbahar günü
dolunay gibi kiraz dalları mı
kapkara bir karga var
çökmüş siyah ağırlığıyla
gecenin uçsuzluğuna karşı
cansız ihtiyar karga
belki ölüyor
belki de ölmüş
tıpkı benim gibi
tıpkı senin gibi
tıpkı bizim gibi
yaşamak isterken delice
Bir cevap yazın