Uzak bir iklimden geldim sana
Dicle’nin yitik öykülerini getirdim
İki nehrin intiharına şahitlik ettim
Hasankeyf ağıt yakarken geldim
Bir şiire daha sığınayım derken vurulduğum
Mezopotamya ovasının maviliğinden geldim sana
Kavim kavim göç ettim sende açan yaralarımı dağlamak için
Dar sokaklarında kaybolup Mardin’in
Acı dilimde haykırışlar getirdim sana
Dilimde yasak bir lehçe ile masallar anlatırken güneşe
Elimde yaşlı bir ekmek taşıyıp geldim sana
Nice kervanlar kesti yolumu
Nice yıllara mezat ettim kendimi
Ayaklarımda çocukluğumun ince hüzünleri ile geldim
Uzak bir iklimden geldim sana
Ne yanım yağmur kokar bilmiyorum
Ensemde beyaz bir ölüm gezer dururda
İçimdeki mecusiye sormadan geldim sana
Ateşine tapmak için kuşandığım şu yalnızlık iklimi hüküm sürsede
Koynumda bir çürük elma kokusu ile geldim sana
Bağışla şimdi heybende ki tüm mevsimlik şiirleri
Esirge göğün kirletilmiş tüm renklerini
Yüzümde antik bir gülüş büyütüp geldim sana
Bir cevap yazın